Utanmak ve kızarmak, yüzyıllardır bilim insanlarını ve filozofları şaşırtan, eşsiz bir insan olgusudur. Utandığımızda neden kızarırız? Bunu cevaplamak için utanmanın biyolojik, psikolojik ve kültürel yönlerini incelememiz ve bunların bizi nasıl benzersiz bir şekilde insan yaptığını anlamamız gerek.
Yüz kızarması, Charles Darwin’in bir keresinde belirttiği gibi, tüm ifadelerin en tuhaf ve insani olanlarından biridir. İçsel duygularımızın, özellikle de mahcubiyet ya da utancın gözle görülür bir işaretidir. Peki bu duyguları hissettiğimizde neden kızarırız? Neden bunları deneyimleyen tek canlıdır insanlar?
Kızarma, yüz derisindeki kan akışını artıran ve kırmızımsı bir renk oluşturan kan damarlarının genişlemesinden kaynaklanıyor. Bu fizyolojik tepki, bizi savaş ya da kaç durumlarına hazırlayan sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ile tetiklenir.
Ancak ne gariptir ki diğer hayvanlardan farklı olarak insanlar, tehdit edildiklerinde veya kızdıklarında değil, başkalarının yargısına maruz kaldıklarında kızarırlar.
Utanç, sosyal normlar veya beklentiler ile ilgili olarak kişinin kendisini olumsuz bir şekilde değerlendirmesini içeren karmaşık bir duygudur. Bazı ahlaki veya kişisel standartları ihlal ettiğimizi algıladığımızda veya başkalarının onayını alamadığımızı hissettiğimizde ortaya çıkar.
Bir başkasının talihsizliği veya hatası için üzüldüğümüzde, empati de utanç uyandırabilir. Utanca genellikle durumdan saklanma veya kaçma arzusu eşlik eder, bu da kızardığımızda neden gözlerimizi yere indirdiğimizi veya yüzümüzü kapattığımızı açıklar.
Bu, utanınca neden saklanma ihtiyacı hissettiğimizin cevabı. Peki biz neden utanıp, kızarıyoruz?
Kızarma ve utanç, benlik ve kimlik duygumuzla yakından ilgilidir. İnsanlar olarak, başkalarının bizi nasıl gördüğünü ve kendimizi nasıl gördüğümüzü önemseyen oldukça sosyal ve bilişsel varlıklarız. Başkalarının ne düşündüğünü veya hissettiğini hayal edebileceğimiz anlamına gelen bir zihin teorimiz var ve kendi düşüncelerimiz ve duygularımız üzerinde düşünebileceğimiz anlamına gelen bir öz farkındalığımız var.
Bu yetenekler, karmaşık sosyal ilişkiler ve ahlaki yargılar oluşturmamızı sağlar, ancak aynı zamanda bizi utanç ve suçluluk duygusuna karşı savunmasız hale getirir.
Kızarma ve utanç, kültürler ve zamanlar arasında evrensel değildir.
Farklı toplumların neyin utanç verici veya utanç verici olduğunu ve insanların buna nasıl tepki vermesi gerektiğini belirleyen farklı normları ve değerleri vardır. Örneğin, bazı kültürler kızarmayı bir alçakgönüllülük veya samimiyet işareti olarak görürken, diğerleri bunu bir zayıflık veya sahtekârlık işareti olarak görür.
Bazı kültürler insanları utançlarını açıkça ifade etmeye teşvik ederken, diğerleri onlardan bunu bastırmalarını veya inkar etmelerini bekler. Bazı kültürler utanmayı, kendini geliştirmeye veya ‘tövbe etmeye’ motive eden yapıcı bir duygu olarak görürken, diğerleri kendinden nefret etmeye veya şiddete yol açan yıkıcı bir duygu olarak görür.
Kızarma ve utanç, insan doğasının duygularımız ve sosyal etkileşimlerimiz hakkında çok şey ortaya çıkaran büyüleyici yönleridir. Sadece rasyonel hayvanlar olmadığımızı, aynı zamanda duygusal ve ahlaki hayvanlar olduğumuzu gösteriyorlar.
Sadece bağımsız bireyler olmadığımızı, aynı zamanda bir topluluğun birbirine bağımlı üyeleri olduğumuzu gösteriyorlar. Sadece doğanın değil, aynı zamanda kültürün de ürünleri olduğumuzu gösteriyorlar. Benzersiz bir insan olduğumuzu gösteriyorlar.