Salzburg şehrine ismi verilen, üzerine ekonomiler kurulan, uğruna savaşlar yapılan ve her gün ne yersek yiyelim tüketmiş olduğumuz tuz hiç olmasaydı ne olurdu?
Sağlığa zararlı olup olmadığı senelerdir tartışmalara neden olan tuz, aslında yaşamımızın bir parçası. Öyle ki günlük hayatımızda tuzun on dört binden fazla kullanım alanı bulunuyor. Kendisi yiyeceklerimizi korur, yaralarımızı iyileştirir hatta bazı inançlara göre iyi şans bile getirir. Ayrıca buz çözme, kimyasal işleme, su arıtma, çiftçilik, petrol ve gaz endüstrisi gibi alanlarda da kullanılır.
Gelin, bizim için öldürücü iki element olan sodyum ve klorun birleşiminden oluşan tuzu daha yakından tanıyalım ve Dünya’da hiç tuz olmasaydı neler olacağına bir göz atalım.
Önce faydalarına değinelim:
Tuz, vücudumuzdaki sinir sinyallerinin iletmesine yardımcı olur; böylece kasların kasılıp gevşeyebilmesini ve kalbin kan pompalayabilmesini sağlar.
Yediğimiz besinleri sindirmek ve enfeksiyonlar ile savaşmak için yararlıdır.
Kanda düşük sodyum seviyesi; yorgunluğa, kusmaya, nöbetlere hatta ölüme bile sebep olabilir.
Yüksek sodyum seviyesi ise hücreler arasında birikerek kanımızı kalınlaştırabilir. Böylece kalbin daha çok çalışmasına neden olur hatta kalbin pompalama fonksiyonunun durması ve kalp atışının tamamen sona ermesine neden olur.
Vücudumuz, ağırlığımızın %0.4’ü kadar tuza sahip ama bu tuz; ağlayarak, terleyerek ve idrar yoluyla vücuttan atılır.
Yetişkinler günde 1,5 – 2,3 gr tuza ihtiyaç duyar.
Şimdi de tuzsuz kaldığımız takdirde neler olabileceğine değinelim:
1930’larda Cambridge Üniversitesi Deneysel Tıp bölümünden Dr. Robert McCance, dört gönüllü ile “on gün tuzsuz bir yaşam” deneyi yaptı.
McCance, öncelikle gönüllülerin vücutlarındaki bütün tuzu terleme yolu ile atmalarını sağladı. Daha sonra da tükettikleri her şeyi çeşitli pişirme yöntemleri ile tam anlamıyla tuzdan ayrıştırdı.
Katılımcılar bir süre sonra yemek bile yiyemeyecek kadar yorgun olmaya başladılar hatta sodyum eksikliğine bağlı olarak sıvı dengesizliği olan “Hiponatremi” belirtileri göstermeye başladılar.
Bu yüzden kan hücreleri şişmeye başladı çünkü kan hücrelerinin ne kadar su tüketeceğini düzenlemek için vücutlarında tuz bulunmuyordu. Durum böyle olunca McCance, deneyin sonunda katılımcılara tekrar tuzlu yiyecekler verdi ve enerjileri hızla yerine geldi.
Tuzsuz geçen 10 günde durum böyle olduysa Dünya’daki tüm tuzlar yok olsaydı neler olurdu?
Öncelikle çok uzun süre yaşayamayacağımızı baştan söyleyelim. Sadece bizler değil hayvanlar ve bitkiler de uzun süre yaşayamazdı.
Liseden de bildiğimiz gibi yeşil bitkiler topraktan aldıkları madensel tuz ve suyu odun boruları ile yapraklara taşır. Yapraklardaki klorofiller güneş ışığını emerler, böylece kloraplastlarda fotosentez reaksiyonu gerçekleşir.
Bu reaksiyon sonucunda bitkiler besin ve oksijen üretir. Eğer tuz olmasaydı, fotosentezde aksamalar meydana gelirdi ve bunun sonucunda hem insanlar hem de hayvanlar oksijensiz kalırdı. Ayrıca bitkiler de kendilerine besin üretemezdi.
Okyanusların tuzdan arınması, su altında yaşayan alglerin ölmesine sebep olurdu.
Algler, tuzluluk derecesine göre hücre içi sıvılarını ayarlayarak osmoz basıncını dengelerler. Tuzlu suda yaşayan algler, hücre içi sıvılarını daha konsantre yaparak su kaybını önlerken, tuzsuz suda yaşayan algler, hücre içi sıvılarını daha seyreltik yaparak su alımını azaltırlar. Eğer Dünya’da hiç tuz olmazsa algler osmoz basıncını dengeleyemez, dolasıyla yaşayamazlar.
İklimler ise kasırgalardaki artışla birlikte aşırı sıcak ve aşırı soğuk arasında dalgalanarak dengesiz olurdu.
Sıcaklık doğrudan toprak yüzeyinden buharlaşma ile su kaybını etkilemektedir. Eğer toprakta hiç tuz bulunmasaydı buharlaşma miktarı dengelenemezdi, bu da tutarsız iklim koşulları yaşanmasına sebebiyet verirdi.
Bu çalkantılı hava; yiyecek kıtlığına, oksijen yetmezliğine, baş ağrılarına, kusmaya ve aşırı yorgunluğa sebep olurdu.