Suyu kaynattığımızda, yeni aldığımız meyveleri temizlediğimizde veya ellerimizi yıkadığımızda bakterilerden kurtulduğumuzu düşünürüz. Sahiden bu bakteriler madem ölüyor, o zaman cesetleri tam olarak nereye gidiyor?
Kuyu suyu kullandığımızda pek çoğumuz o suyun kaynatmadan içilmeyeceğini bilir çünkü içindeki bakteriler insan sağlığını tehlikeye atabilir. Bu yüzden bakterilerin ölmesi için suyu kaynatmak, hayati derecede öneme sahip diyebiliriz. Peki bakteriler bu şekilde ölebiliyorsa, o zaman cesetlerine ne oluyor?
Bu sorunun cevabı; bakterilerin ölüm şekline, yaşadıkları ortama ve diğer faktörlere bağlı olarak değişiyor. Konunun meraklılarını aşağıya alabiliriz:
Bakteriler, farklı şekillerde ölebilirler. Örneğin; kaynar su, antibiyotikler, ışınlar veya bağışıklık sistemi gibi dış etkenler tarafından öldürülebilirler.
Bakteriler; sıcaklık, pH, nem, besin, oksijen gibi çevresel faktörlere duyarlıdır. Bu faktörlerin optimal değerlerinden uzaklaşması; bakterilerin büyümesini, bölünmesini veya metabolizmasını engelleyebilir. Örneğin; kaynar su, bakterilerin hücre zarlarını ve proteinlerini bozarak onları öldürür.
Ancak kaynar suyun, tüm bakterileri öldürmediğini bilmek gerekir. Bazı bakteriler, aşırı sıcaklıklara dayanıklı sporlar oluşturarak hayatta kalabilirler.
Bakteriler ayrıca antibiyotikler, ışınlar veya bağışıklık sistemi gibi dış etkenler tarafından da öldürülebilirler. Antibiyotikler; bakterilerin hücre duvarını, DNA’sını veya protein sentezini bozarak onları yok eder. Işınlar, bakterilerin DNA’sını parçalayarak onları öldürür. Bağışıklık sistemi; bakterileri tanıyarak onları fagositoz, inflamasyon veya antikorlarla yok eder.
Bakteriler öldükten sonra, cesetleri diğer canlılar tarafından yenebilir, çözünebilir veya fosilleşebilir.
Bakterilerin cesetleri, yaşadıkları ortama ve diğer canlıların varlığına bağlı olarak farklı şekillerde son bulabilir. Örneğin; bakterilerin cesetleri, diğer bakteriler, mantarlar, protozoalar, solucanlar veya böcekler gibi mikroorganizmalar tarafından yenebilir. Cesetler bu şekilde besin döngüsüne katkıda bulunur.
Bakterilerin cesetleri, nadiren de olsa fosilleşebilir. Bu şekilde, bakterilerin cesetleri milyonlarca yıl sonra bile varlıklarını koruyabilir. Örnek verecek olursak; stromatolitler, bakterilerin fosilleşmiş kolonileridir.
Bakteri cesetlerinin günlük hayatımızda olumsuz bir etkisi olmasa da ameliyat gibi özel hijyenik konularda cesetlerinin bir parçasının dahi bulunmamasına aşırı dikkat edilir.
Hastanelerin ekipman temizliği konusunda ne kadar hassas davrandığını az çok biliyoruzdur. Ameliyatlarda neşterlerin temizliği için genellikle ikinci bir “Depirojenasyon” adımı uygulanır.
Bu, bakterilerin öldürülmesi için değil, geride kalan parçaların bağışıklık tepkisini tetiklememesi için uzaklaştırılması işlemidir. Yani bu işlemin amacı, bakterilerin cesetlerine kadar parçalamak.
Ve son olarak gelelim asıl sorumuza: ölü bakterilerin günlük hayatımızda herhangi bir risk taşıma ihtimali var mı?
Bu sorunun cevabı hem evet hem hayır. Çünkü sadece insanlar değil, neredeyse dünyadaki her şey ölü veya canlı bakterilerle kaplı. Aslında burada ana konu, ölü bakteriyi hangi ortamda yediğiniz veya içtiğiniz.
Burada anlatmak istediğimiz şey; ölü bakterinin sizi kötü etkilemesi de değil, bazı bakterilerin ölü bile olsa endotoksin taşıyabilmeleri. Toksin üreten bakteriler, ölü ya da diri size zarar verebilir. Bu yüzden pis veya küflenmiş yiyecekleri/içecekleri tüketmemenizde fayda var çünkü bakterinin türüne bağlı olarak sizi zehirleyebilir veya enfeksiyon kapmanıza neden olabilir.
Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki; her bakteri, sandığınız kadar kötü değildir. Sonuçta her insanın milyarlarca bakteri taşıdığını düşünürsek, bu konuyu çok da takıntı etmemek lazım. Ancak siz yine de bilmediğiniz kaynaktan içtiğiniz suyu kaynatmayı ve yeni aldığınız meyveleri/sebzeleri yıkamayı unutmayın. Bizden söylemesi. 🙂