Leonardo da Vinci, Rönesans döneminde yaşamış önemli bir filozof, mimar, mühendis, astronom, ressam ve bunun gibi birçok alanda çalışmaları ve başyapıtları olan bir bilim insanı.
İtalyan bilimci, içinde bulunduğu dönemden günümüze dek araştırmaları ve buluşlarıyla tanınan, dünyanın görüp görebileceği en büyük sanatçı ve dehalardan biri. Vitruvius Adamı, Son Akşam Yemeği ve Mona Lisa gibi tanınan eserlerinin yanı sıra, insan vücudu ve doğa ile ilgili çalışmaları da bulunmakta.
Peki ağaçlarla ilgili oldukça çarpıcı bir keşif yapan bilimcinin, ağaçların gövdesi ve dalları arasındaki bu keşfinin perde arkasında neler yatıyordu?
1400’lerde ve 1500’lerin başlarında, sanatta ve yaşamın çoğu alanında ağaçlara ve diğer manzaralara olan ilgi ve araştırmalar oldukça nadirdi.
Leonardo da Vinci’nin ağaç anotomisine olan ilgisi zamanına göre sıra dışıydı. Da Vinci’nin bu keşfi, resimlerdeki bilimsel niteliklerin ve ilişkilerin çok daha boyutlu ve gerçekçi görünme çalışmalarına yaygınlaşma eğilimi kazandırdı.
Araştırmacılar, Leonardo’nun bu kuralının, günümüz bilimcileri için harika bir başlangıç olduğuna hemfikirdi.
Rönesans sanatının ve biliminin ustası Leonardo da Vinci, 500 yılı aşkın bir süre önce ağaçlar hakkında çok ilginç bir gözlem yaptı.
Ünlü bilim insanı, ağaçların evrensel bir büyüme örüntüsü sergilediğini ve ağacın gövdesi ile dallarının boyutları arasında bir ilişki olduğunu fark etti.
Bu keşfini defterine ayrıntılı bir şekilde çizerek ifade etmeye çalışan Da Vinci, çalışmasını “bir ağacın tüm dalları, yüksekliğinin her aşamasında bir araya getirildiğinde, kalınlık olarak gövde kalınlığına eşittir” cümlesiyle ifade etmişti.
Bir diğer ifadeyle, ağacın dallarının bir araya getirilip gövdenin ucuna eklendiği farz edildiğinde, sütunu andıran bir görüntü ortaya çıkıyordu.
Leonardo’nun bu keşfiyle ilgili son zamanlarda yayımlanan bir çalışmaya göre ise bunun nedeni, rüzgarın zararlı etkilerinden korunmak için ağacın kendi kendine geliştirdiği bir özellik olduğuydu.
Bilgisayar ortamında karışık dal örüntüleri tasarlayan fizikçi Christophe Eloy, bu yolla Leonardo’nun öne sürdüğü kuralın nasıl ortaya çıktığını araştırdı.
Bir sanal ağaç oluşturmak için ana dalların daha küçük kopyalarını art arda eklediği bir fraktal ağaç iskeletiyle deneyine başlayan Eloy, bunu yaparken en hafif ağaçların bile rüzgara dayanabilecek güçte gövdeye sahip olmasına özen gösterdi.
Model ağacı sanal bir rüzgar tünelinde test eden araştırmacı, dalları kırabilecek rüzgar kuvvetini hesapladıktan sonra, dalların kalınlığının ne kadar olması gerektiği üzerinde de çalıştı.
Bu testin sonunda, en küçük daldan gövdeye kadar her bir bölüm için hesapladığı kalınlığın, Leonardo’nun kuralı ile uyumlu olduğunu gördü.
Konu ile ilgili tartışmalar, dönem içinde “Hidrolojik ve Yapısal” teori olmak üzere temelde iki kategoriye ayrıldı.
Hidrolojik teori, ağaçların karakteristik şeklinin, suyu köklerinden dallarına ulaşma hedefiyle geliştiğini savunurken; Eloy’un da desteklediği Yapısal teori, ağaçların şeklinin, ayakta kalma amacına ulaşmak için gelişmiş olduğunu ileri sürdü.
Fizikçi Grigoriev ve meslektaşları ise Leonardo’nun bu deneyini ölçmek için, çeşitli türlere ait ağaçların fotoğraflarını çekti ve bu dalları analiz etti.
Gerçek dünyadaki modellerin hipotezlerle eşleşip eşleşmediğini doğrulamak amacıyla böyle bir çalışma yapan Grigoriev ve ekibi, henüz yaprak dökmeyen ağaçları incelememiş olsa da, bu kuralın araştırmacıların incelediği gibi tüm yaprak döken ağaçlar için geçerli olduğunu tespit etti.
Ünlü fizikçi, meşe, kestane ve huş ağaçlarına ek olarak araştırmalarına akçaağaç, ıhlamur ve elma ağaçlarını da ilave ettiğinde aynı genel yapının doğrulandığı gördü.