Filmlerde ve sosyal medyada sık sık karşımıza çıkan “şeytan ya da cin tarafından ele geçirilme” veya “şeytan ya da cin çıkarma ritüeli” olarak adlandırılan vakaların ardında yatan rahatsız edici psikolojiyi öğrenmeye hazır mısınız?
“Exorcist (Şeytan)”, “Anabelle”, “The Conjuring (Korku Seansı)” gibi filmleri birçoğumuz izlemişizdir. Hepsinin ortak özelliklerinden biri, içine şeytan giren insanlar ve şeytan çıkarma ayinleri. Evet, filmlerde bunları izlemeye alışığız. Peki ya gerçek hayatta?
Belli bir kesim arasında yaygın olan cin veya şeytan tarafından ele geçirilme ya da cin/şeytan çıkarma ritüellerinin bilinmeyen yüzü olan psikolojik ve zihinsel bir dizi durum var. Öğrenmeye hazırsanız başlayalım.
Psikolojik sorunları olan insanlar, özellikle eski dönemlerdeki Hristiyanlıkta, içlerine şeytan girmesiyle bağdaştırılabiliyordu.
Hâl böyle olunca sürekli dinî ritüeller yapılıyordu ve etraflarında dinî semboller oluyordu. Tüm bu korkuyla geçen ritüellerin bir süre sonra halüsinasyonları tetiklemesi çok normal.
Örneğin ciddi psikolojik sorunlarınız olduğunu düşünün. Zaten sürekli stresli ve kaygılısınız. Üstüne bir de saatler boyunca sizi daha çok gerecek şeyler yapılıyor. Bir süre sonra haç görünce bile ondan tetiklenmeniz, gözünüze farklı gelmesi ya da halüsinasyonlara yol açması oldukça doğal.
Şeytan/cin çıkarma ritüellerinde gördüğümüz insanların büyük bir çoğunluğunun zihinsel ve psikolojik problemleri var.
Temporal lobdaki nöronların kontrolsüzce hareketi nedeniyle vücudun titreyip kasılmasına sebep olan temporal lob epilepsisi; hastaların nöbetler arası döneminde pek çok bilişsel, duygusal ve davranışsal sorun yaşamasına sebep olabiliyor.
O filmlerde ya da videolarda gördüğümüz ritüellerdeki sözde içine cin ya da şeytan kaçmış insanların geçirdiği krizin epilepsi/sara krizi ile ne kadar benzerlik gösterdiğini fark etmişsinizdir. Fark etmediyseniz bile şimdi düşününce hak vereceksiniz.
Çoklu kişilik bozukluğu, “içine cin/şeytan kaçmış” olarak yorumlanabiliyor.
Dissosiyatif kimlik bozukluğu olarak da bilinen çoklu kişilik bozukluğu, genellikle bir panik atak ya da travma sonrasında beynin otomatik olarak kendini koruma altına almak amacıyla ortaya çıkar. Kişilerin iki ya da ikiden fazla ve birbirinden bağımsız kişilikleri vardır. Bu kişilikler, hastanın davranışlarını kontrol edebilir ve “Lucifer” ya da “kötücül ruh” olabilir. Hasta, beyinde şekillenen bazı olguları kendi dışında olmuş şeyler gibi görür.
Farklı kültürlerde şeytan tarafından ele geçirilme veya cin çarpması olarak tanımlanabilir. Çünkü çoklu kişilik bozukluğuna sahip kişiler, hastalıkları ilerledikçe vücutlarını ve duygularını kontrol etmekte zorlanırlar. Ayrıca bilinç, bellek, algının bozulması; halüsinasyonlara yol açar ve kişi bir süre sonra gerçek olanla olmayanı ayırt edemeyebilir.
Hastalar, hipnotize oluyor.
Ritmik bir şekilde okunan dualar, ilahiler, hareketler; hastaları bir nevi hipnoza sokabiliyor. Daha önce cemaatlerde aynı şeyi tekrarlayarak kendinden geçen onlarca insanın görüntülerine denk gelmişsinizdir. Sanki içlerine bir şey girmiş ve transa geçmişler gibi görünürler değil mi? Yarattıkları duygu yoğunluğunun içinde bir de ritmik ses tekrarları işin içine girince ve herkes aynı anda aynı şeyi yapınca başka ne olabilir ki?
İşte bazı cin/şeytan çıkarma ayinlerinde de hastaya bazen saatler boyunca aynı duaları okuyorlar, aynı sözleri söylüyorlar, aynı hareketleri yapıyorlar. Hatta vücutlarını bağlayıp güya şeytana yaptıklarını düşünerek çeşitli nesnelerle canlarını yakabiliyorlar. İşte o sırada yatan kişinin hissettiği tüm o stres ve hipnoz, kendilerinin dışında davranmalarına sebep olabiliyor.
“Şeytan/cin musallatı” gibi durumlara inanan insanların genellikle sosyokültürel, eğitimsel ve ekonomik olarak düşük statülerde bulunduğunu unutmamak gerek.
Elbette bunu belli bir statüdeki insanları aşağılamak için söylemiyoruz. Örneğin zenginlerin bir kısmı da aile dizilimi, retro, astroloji cart curt zırvalarına inanıyor. Benzer bir şekilde, fakir ve eğitim seviyesi düşük insanların bir kısmı; tıbbı ve bilimi tercih etmek yerine şeytan/cin çıkarma ritüellerine başvuruyor. Ya da gittikleri devlet hastanelerinde doktorlar tarafından ciddiye alınmıyorlar veya maksimum beş dakika süren verimsiz muayenelerden bir sonuç alamıyorlar.
Ne yazık ki bu çaresiz insanlar, kendilerini “hacı/hoca” diye tanıtan insanların sömürü nesnesi hâline geliyor. Kapalı kapılar ardında “cin/şeytan çıkarma” adı altında tecavüzler mi dersiniz, pedofili vakaları mı… Bunların hepsinin örneklerini daha önce çokça kez gördük.
“Şeytan tarafından ele geçirilme” fenomeninin psikolojik düzeyde incelenmesi Freud’a kadar uzanıyor.
Freud, “içine şeytan kaçmış” olarak nitelendirilen insanların, bastırdıkları dürtülerinin açığa çıktığını düşünüyordu. “Ele geçirilme”, histeriydi. Daha sonra yapılan araştırmalarda bazı bilim insanları, vakaların nahoş yaşam durumundan kaçmalarına izin veren ve zorla içine giren bir şeytana suç atarak suçluluğun azaltılmasını sağlayan özellikler gösterdiğini belirtti.
Sonrasında ise ele geçirilme vakaları, nesne ilişkileri teorisine göre yorumlandı. Ebeveynlerden birinin veya ikisinin birleşiminin içe yansıtılması veya hayal edilmesiyle ortaya çıkan objeler, “şeytani” olarak tecrübe edilebilirdi.
Hastalar bu ayinlerden sonra gerçekten de iyileşebilir.
Hayır, cin/şeytan çıkarma ayinlerinin ardından insanların güya içine giren varlıklar kaçmıyor. Ancak hasta kendini o ayine o kadar inandırıyor ki, insanların ona yardım etme çabasıyla iyi hissedince bir nevi plasebo etkisi yaşıyor ve ayinden sonra iyileşme gösterebiliyor.
Özetleyecek olursak, zihinsel ve ruhsal rahatsızlıklar genellikle şeytana ya da cine yükleniyor ve bilimden ırak yöntemlere başvuruluyor. Bu yöntemler ile kişinin ruhsal ve mental durumu bir araya gelince ortaya “cin/şeytan çıkarma” olarak adlandırılan ilginç ritüeller çıkıyor. Bir gün modern tıbbın herkes tarafından ulaşılabilir olması dileğiyle.