Mavi gözlere sahip insanlara birçoğumuz imreniyoruz, değil mi? Peki mavi gözlerin aslında genetik olarak pek de imrenilecek bir şey olmadığını söyleseydik, yine de aynı mı düşünürdünüz?
Bilimsel araştırmalara göre mavi gözlü insanlar, ilginç bulgulara yol açıyor. Bunlardan biri de alkol bağımlılığıyla ilgili!
Mavi göze sahip insanların alkole bağımlılığı, diğer göz renklerine sahip insanlardan daha mı fazla?
Vermont Üniversitesi, mavi gözlü insanların alkol bağımlılığı üzerine bir çalışmaya yoğunlaştı.
Bir grup bilim insanı, koyu renkli gözlere sahip insanlara nazaran mavi gözlere sahip insanların alkolik olma ihtimalini göz önünde bulunarak bir araştırma yaptılar. Alkol bağımlılığında önemli bir belirteç olmasa da bir noktada sebep olarak kabul edilen mavi göz, nasıl böyle bir şeye yol açabiliyor?
“Mavi göz, alkolik yapıyor” gibi bir iddiada bulunmuyoruz, yalnızca bu kişilerin alkole daha eğilimli olduğunu söylüyoruz. Çünkü yapılan çalışmalara göre açık renk göz rengine sahip insanlar, koyu renk göze sahip insanlara göre alkolizme daha yatkın!
Peki bu nasıl mümkün olabilir?
Her hastalığın olduğu gibi alkolizmin de genetik bir tabanı var. Bir teoriye göre göz rengini belirleyen genlerdeki varyasyonların, beyin kimyası ve ödül sistemlerini etkileyebiliyor. Bu durum, mavi gözlü bireylerin bağımlılık davranışlarına daha yatkın olabileceğine işaret ediyor.
Bir diğer teoriye göre ise göz rengini belirleyen pigment olan melaninin rolü önemli. Melanin, sadece göz rengini değil; aynı zamanda beyin içerisindeki nörotransmiterlerin üretimini ve dağılımını da etkiliyor. Bu durum da kişinin, alkole karşı verdiği tepkiyi ve bağımlılık geliştirme olasılığını etkileyebilir.
Elbette dış faktörler çok daha fazla.
Çalışmada elde edilen bulguların etnik köken, sosyoekonomik durum ve kültürel farklılıklar gibi çeşitli faktörlerden etkilenmiş olabileceği göz önünde bulundurulursa kesin bir cevaba ulaşmak elbette zor.
Araştırmacıların katılımcılarla gerçekleştirdiği çalışmanın sonucunda, renkli gözlü insanların alkole daha yatkın oldukları bulgusu yine de tek başına bir delil değil. Bu durum, yalnızca genetikle açıklanamayacağı gibi üzerinde çeşitli çalışmalar da hâlâ gerçekleştiriliyor.