En eski deniz canlılarından biri olarak bilinen denizanaları, genellikle tehlikeli oluşlarıyla bilinir ve bizi ürkütür. Ancak vücutlarının %95’i sudan oluşan ve oldukça sıra dışı özelliklere sahip olan bu canlıların göz yapılarını hiç merak etmiş miydiniz?
Balık kategorisine girmeyen ve plankton sınıfına ait olan denizanaları, deniz canlılarının besin zincirinde oldukça hayati bir konumda ve suda yaşayan canlılar arasında belki de en dikkati çekenlerden.
Peki bu canlıların görme yetenekleri, onlardan kaçmamıza değecek kadar kusursuz mu ve zannettiğimiz kadar tehlikeliler mi?
Farklı boyutlara, yapılara ve şekillere sahip olan denizanaları, benzersiz özelliklere ve yeteneklere sahiptir.
Bu canlıların jelatinimsi bir vücut yapısı vardır ve çoğunun gövdesi şeffaftır. 10.000’den fazla farklı türü olan bu canlılar genellikle okyanusun ortasında, oldukça derin yerlerde yaşarlar.
Tuzlu suda varlığını sürdüren denizanaları, tatlı sudan büyük oranda uzak durur. Aynı zamanda vücutları, bir insanı veya avını öldürmeye yetecek kadar zehirle doludur ve kötü bir şekilde sokabilirler.
Denizanaları diğer deniz canlılarıyla kıyaslandığında oldukça basit bir anatomiye sahiptir.
Bu canlıların kemikleri, beyinleri ve kalpleri yoktur ve bununla birlikte bizim sahip olduğumuz hayati organların da çoğuna sahip değillerdir.
Vücutlarının %98’i sudan oluşan denizanalarının fiziksel yapısı gibi kimyasal yapısı da son derece basittir. Bu yapıda epidermis, organları koruma görevini üstlenirken; gastrodermis, iç tabakalarıdır. Mezoglea adı verilen jelatinimsi bir dolgu maddesi de bu tabakalar arasındaki kısımdır.
Denizanaları, bedenlerinde tek bir ağız taşırlar ve bu ağızla hem besinleri alır hem de dışkılarını boşaltırlar. Aynı zamanda basit bir mide yapısına sahiptirler ve çeşitli şekil ve uzunluklarıyla dokunaçları, onlar için olmazsa olmaz uzuvlarındandır.
Esas konumuza gelelim: Peki bu canlıların gözleri var mı?
Göz denildiğinde aklımıza her ne kadar bizimki gibi bir yapı gelse de durum, denizanaları için biraz farklı. Aslında görme yeteneğinin, yalnızca göz benzeri yapıya sahip bir organla işlevsellik kazanmasına gerek yoktur.
Bu canlıların karmaşık görsel uyaranları işleyebileceği bir beyin yapısı bulunmamakta fakat beyin gibi işlevsellik gösteren ve aynı zamanda yiyecek aramak için kullandıkları dokunaçları vardır.
Bu dokunaçların ucunda da sudaki hafif ve farklı kimyasal izleri tespit edebilecek ve aynı zamanda kendilerini yönlendirebilecek duyu organları mevcuttur.
Denizanalarının görme yetenekleri, genellikle bizler gibi tek bir organla sınırlı kalmaz.
Denizanalarının çoğu, bu yeteneklerini opsin adı verilen sinir ve protein ağlarıyla gerçekleştirir. Fakat tüm denizanalarını bu noktada aynı kalıba koymak mümkün değildir. Örneğin Cnidarian ve Sölentera türlerinin gözleri, evrimsel olarak çok sayıda değişim geçirmiştir. Kutu denizanaları da toplam 24 opsine sahiptir.
Kutu denizanalarının opsinlerinden 2’si ise tıpkı bizim göz yapımıza benzer ve aynı görüntü oluşturma yeteneğine sahiptir. Bunlar üst ve alt lens gözleri olarak tanımlanır ve onların yönünü bulma, ışığa tepki verme ve engellerden kaçmasına büyük katkı sağlar.
Kutu denizanalarının bu göz yapıları diğer türlerinden farklı olarak, kornea ve lenslerden oluşan gerçek gözlere sahiptir.
Gözleri içeren bu yapılar, içinde gözlerin asılı bulunduğu şeffaf bir dokudan oluşur. Bu gözler de her yöne dönebilir ve bu canlının gözlerini her zaman yukarı doğru yönlendirebilmesine katkı sağlar.
Ayrıca box jelly olarak bilinen bir denizanası türü, gövdesinin iki yanında altışar görme demetine sahiptir ve bu yolla ışığı algılayabilir. Aynı zamanda bu algıları, onların hayatta kalabilmelerinde büyük bir rol oynar.
Tüm bunların yanı sıra bu canlılar, avcı bir tür olmadığı için güçlü bir görme yeteneğine ihtiyaç duymaz ve bizim onları gördüğümüz gibi, onların bizi görmesi mümkün değildir. Zehirli iğneleriyle çevresindeki tüm canlıları hayli korkutan denizanaları, bir araştırmaya göre de 1 yılda 120 milyon insanı sokarak çeşitli sağlık sorunlarına sebebiyet vermiştir.