Stresli bir an yaşadığınızda boğazınız düğümleniyor ya da göğsünüze öküz oturmuş gibi hissettiğiniz oldu mu? Aslında bunların hepsi beynimizde gerçekleşmesine rağmen neden bu tarz hisleri vücudumuzda yaşarız?
Korku ve endişe gibi soyut durumları tarif edilirken sıkça bu hislerin vücudumuzdaki yansımasını anlatırız. Aslında algılarımızla hissettiğimiz bu duygular kalbimizin küt küt atmasına ya da dizlerimizin bağının çözülmesine sebep olur.
Peki, bu güçlü duyguları vücudunuzun diğer bölgelerinde neden ve nasıl hissederiz? Hepsi aslında beynimizde yaşanmıyor mu?
Araştırmalar, duyguların beynimizde doğduğunu ancak bedenimizin beynimizin emirlerini yerine getirdiğini gösteriyor.
Evrimsel açıdan baktığımızda, beynimiz bizleri düşen bir kayadan veya hızlanan bir yırtıcıdan kurtarmak için evrimleşmiştir.
Yani bizleri olası tehlikelere karşı uyarmaya ve böylelikle hayatta tutmaya çalışır.
Fakat modern yaşamda tehlike algımız koşan bir yırtıcıdan kaçmayı gerektirmez. Bu sebeple yeni çağda yaşadığımız kaygılar çok daha soyuttur ve beynimiz bu kaygıları birer tehlike faktörü olarak algılar.
Örneğin binlerce yıl önce bir kabileden kovulmak hayatta kalma şansımızı düşürecek bir faktörken günümüzde bir sosyal çevreden dışlanmak hayatımızı tehlikeye atmaz.
Ancak beyin bu iki durum arasındaki farkı bilmiyor olacak ki yaşanılan kaygıyı hayatta kalma iç güdüsüyle bir uyarı olarak vücudumuza yansıtır.
Yani beynimiz çeşitli bölgeleri yardımıyla bir şeyi tehlikeli olarak algıladığında bizleri uyarmaya çalışır.
Tehdit tespiti bizleri hayatta tutma sürecinin hayati bir parçası olduğundan hızlıca gerçekleşir.
Örneğin eski çağlarda bir yırtıcıyla karşı karşıya kaldığınızda hayatta kalmak için çok az zamanınız vardır ve bu zamanı iyi değerlendirmeniz gerekir. Bu tepkileri işlemek ve iletmekten sorumlu çeşitli bölgeler vardır.
Bu sebeple ana odağı sizi hayatta tutmak olan beyin, tehdit faktörünü algıladığı an bu bilgiyi bir durumun duygusal önemini ve verilecek tepkiyi anlamakla sorumlu olan bölgesi amigdalaya iletir.
Amigdala bu durumda beynin mantıklı düşünme ile ilgili bölgelerini atlayarak bu mesajı direkt olarak fiziksel tepkileri devreye sokar.
Başka bir örnek vermek gerekirse, amigdalaya yakın olan hipokampus ise çevrede neyin güvenli, neyinse tehlikeli olduğunu ezberler.
Bu şekilde korkuyu anlamlı bir hâle getirir. Yani bir hayvanat bahçesinde gördüğünüz yırtıcıdan korkmamanız gerektiğini beyne ileten bölge burasıdır.
Özetle, beynin gönderdiği sinyaller bedenimizin çeşitli tepkiler vermesine sebep olur.
Beynimiz belirli bir durumda korku tepkisinin haklı olduğuna karar verirse, sizi hemen harekete hazırlamak için vücudumuzu harekete geçirmek için sinyaller gönderir.
Ellerimizin terlemesi, ani ateş basması, kalp atışımızın hızlanması ve benzeri durumlar işte tam olarak bu şekilde gerçekleşir.
Yani stresli bir durumla karşılaştığımızda artan dikkat ve bunu tehdit olarak algılama aşaması beyinde gerçekleşirken, bundan sonra hissedeceğiniz fiziksel etkiler beynin gönderdiği sinyaller sebebiyle vücutta gerçekleşir. Çünkü beyin sizin yaşadığınız stres ya da kaygıyı bir tehdit olarak algılar.