Medyada on yıllardır gördüğümüz “Kansere çare bulundu” manşetleri ne anlama geliyor hiç düşündünüz mü? Nihayetinde kansere henüz çare bulunamadığını hepimiz biliyoruz. Nasıl oluyor da güvenilir diyebileceğimiz haber organlarında sıklıkla bu haberlere denk gelebiliyoruz?
Medyada sıklıkla “tıp dünyasının büyük keşfi“, “kanserin çaresi sonunda bulundu” gibi manşetlerle haberler görüyoruz. Bu haberler on yıllardır neredeyse her hafta başka bir gazetenin sayfalarını süslüyor ve ne hikmetse bir daha bahsi geçmiyor.
Kanserin tedavisinde bu kadar büyük bir gelişme olsaydı bu gazetelerin magazin haberleri arasında kaybolup gidecek bir şey mi olurdu? Kansere gerçekten çare bulunmuyorsa bu haberler neden var? Bu konuda gerçekten büyük bir gelişme olduğunda bunu bu haberlerden nasıl ayıracağız?
Öncelikle şunu anlamak gerekiyor: Kanser deyip geçebileceğimiz tek bir hastalık yok.
Organizma üzerinde yıkıcı etkileri olabilen yüzlerce farklı hücre mutasyonu türü var. Vücudumuzdaki hücrelerin işleyişini basitçe şöyle açıklayabiliriz: Hücrelerin gerekli durumlarda kendi kendilerini öldürmelerini sağlayan bir sistemleri var. Böylece o hücrede hatalı bir durum varsa bunun bölünme ile daha da çoğalması engelleniyor.
Ancak bu sistem her zaman müthiş çalışmıyor. Hücreler bu yok olma komutuna yanıt vermediklerinde hatalı hücreler durmadan çoğalabiliyor. Çoğalan mutasyonlu hücreler aynı diğer hücreler gibi vücuttan besin gibi kaynaklar talep etmeye ve yer kaplamaya devam ediyorlar. Dolayısıyla alanı sıkıştırmış oluyorlar.
Mutasyonlu hücreler ortaya çıktığında bağışıklık sistemindeki bazı hücreler gidip bu hücreleri öldürebilirler. Ancak bazen bu sistem de çalışmıyor. Bu durumda dışarıdan müdahaleler gerekebiliyor. Tam da bu aşamada devreye kanser tedavisinde kullanılan yöntem olan kemoterapi giriyor.
Kemoterapi aslında kanseri iyileştirmiyor, kanserli hücreleri öldürmeyi amaçlıyor. Ama bunu yapabilmek için o bölgedeki tüm hücreleri öldürüyor.
Bu durum ise organizmanın tamamı için ölümcül olabiliyor. Çünkü istenmeyen kanserli hücreler öldürülürken vücudun savunma mekanizmasına dair gerekli çok sayıda hücre kaybedilebiliyor.
Kemoterapinin getirdiği ikincil hasarları azaltabilecek yeni yöntemler geliştiriliyor. Ancak tekrar hatırlamamız gereken şey şu: Kanser diye tek bir hastalık yok. Bu nedenle tedavisi de çok farklılaşıyor. Örneğin vücudumuzdaki bazı bölgelere erişmek ve müdahale etmek çok daha kolayken bazılarına yalnızca kan akışı yoluyla ulaşabiliyor. Bazılarına erişmek ise bundan da zor.
Belirli kanser türlerinin tedavisinde gerçekten önemli gelişmeler olabiliyor, hem de ölüm oranlarını değiştirecek kadar.
Ancak bunlar elbette “Kanserin çaresi bulundu” demek değil. Gerçekten de bu alandaki gelişmelerin bazıları bir anda belirli bir kanser türünden hayatta kalmaları %20 veya daha fazla artıracak kadar büyük gelişmeler olabiliyor.
Ancak bu her zaman geçerli değil. Haberlerde gördüğümüz çoğu gelişme %1-2’lik bir fark yaratıyor diyebiliriz.
Yalnızca gelişmenin yaşandığı kanser türlerine sahip olan hastalar için bu gelişmeler gerçekten de hayatlarını değiştirici, hayatta kalabilecekleri anlamına gelen çok büyük gelişmeler olabiliyor.
Yaşanan bu büyük gelişmeler bazı kanser türleri ile sınırlı oluyor, bunlar da çoğunlukla kan kanserleri oluyor. Örneğin solid tümörler için de oldukça umut vadeden gelişmelerin yolda olduğunu söyleyebiliyoruz.
Kanserin önlenmesi, tanı koyulması ve tedavisi ile ilgili gerçekten de çok büyük gelişmeler yaşanıyor. Ancak kat edilmesi gereken yol bundan çok daha fazla ve henüz “kansere çare” diyebileceğimiz noktadan çok uzaktayız.
Ana akım habercilik, dünyanın her yerinde bu yeni gelişme ve teknolojileri olduğundan çok daha fazla abartarak gösterme eğiliminde.
Özellikle internet gazeteciliği ile birlikte haberin tık alması için atılan bu merak uyandırmayı amaçlayan başlıklar çoğu zaman haberin içeriğine dair son derece yanıltıcı olabiliyorlar.
Medyada “x kanser türü üzerindeki saha deneyleri aylardır oldukça başarılı gidiyor” şeklinde bir başlık atılsa muhtemelen aynı rağbeti görmeyecek. Hatta sorumlu ve etik şekilde gazetecilik yapan kurumlar bile kimi zaman bu haberlere olması gerekenden çok fazla duygu ve abartı yükleyebiliyorlar.
Medyada Çokça Karşımıza Çıkan “Sağlıksızlıktan Ölen Veganlar” Gibi Haberlere Neden Hemen Kanmamalıyız?
Bu abartı yalnızca medyadan mı kaynaklanıyor? Hayır. Kimi zaman araştırmacılar da daha fazla fon alabilmek için çalışmalarının sonuçlarını olduğundan büyük gösterilmesini istiyor ve bu şekilde tanıtıyorlar.
Birçok araştırmacı, makalesinde daha fazla okunma ve tıklanma görünmesi için bulguları olduğundan abartılı şekilde yansıtabiliyor. Bu abartma durumunun tek sebebi her zaman araştırmacının kendisi olmayabilir de.
Bu tür bilimsel araştırmalara ne şekilde hibe verildiği ve bu süreçlerin nasıl yürütüldüğü ülkeden ülkeye büyük farklılık gösterebiliyor. Bu hibelerin alınması için süreçte rol oynayan ancak bilim insanı olmayan aktörler araştırmayı daha yüzeysel ve abartılı şekilde sunmayı tercih edebiliyor ve haberler de bu şekilde yaygınlaşıyor.
Muhtemelen evrensel ve her durumda geçerli bir “kanser tedavisi” hiçbir zaman mümkün olmayacak.
Kanser tedavisini düşündüğümüzde şunu anlamamız gerekiyor ki zamanında bazı hastalıklara bulunan aşılar gibi bir anda her şeye çare olacak büyülü bir madde olmayacak. Artılarını ve eksilerini değerlendirmenin çok uzun zaman aldığı çok sayıda karmaşık işlemler bütünü var.
Bu nedenle bir gün herkes için geçerli mucize bir çözüm görmemiz de muhtemelen mümkün olmayacak. Çünkü her bir organizma, tedavilere farklı tepkiler verebiliyor; her bir tedavi, hastaya ve tedavinin uygulanma şekline göre farklı sonuçlar ortaya çıkarabiliyor.
Bugün kanser tümüyle umutsuz bir hastalık değil, tedaviler her gün daha da kolaylaşıyor.
Bugün geldiğimiz noktada belirli kanser türleri için kanserin farklı evrelerindeki kemoterapi gerekliliklerini ortadan kaldırabilen birçok ilaç türü mevcut. Kanserden hayatta kalma oranları on yıllar içinde ciddi derecede arttı ve yeni gelişmelerle birlikte artmaya da devam ediyor.