Nakledilen organlar, yeni vücutlarında yaşlanmaya devam eder mi yoksa kendi yaşlarını mı korurlar? Bilimin, bu soruya da bir cevabı var.
Örneğin yaşlı bir bireyin, genç bir insana organ naklinde bulunduğunu varsayalım. İlk olarak aklımıza şu sorunun gelmesi muhtemel: Yaşlı bireyin organı, genç vücuda uyum sağlayabilir mi?
İşte bu sorunun cevabını anlamak için ilginç bir hikâyemiz var…
BBC’nin makalesine göre Türkiye’de 19 yaşındaki bir genç kadın, acil karaciğer nakline ihtiyaç duyuyordu.
Mevcut seçenekler sınırlıydı ve genç kadın, 93 yaşında vefat eden bir kişiden karaciğer almak zorunda kaldı.
Genç kadın 26 yaşındayken hayatını kurtaran karaciğerin 100. yaşını kutladı. Yani yaşanan olay, organ naklinde yaş farkının pek de önemli olmadığını gözler önüne seriyor.
Ela Pharma’nın CEO’su Roi Paul Nathan’a göre organ bağışlandığı anda, ölmeye başlar.
Necrosis; yani hücre ölümünün ana nedenlerinden biri, organın ölümüne yol açan hücresel ve moleküler olayların zinciridir.
Kan ve oksijenin dokuya ulaşamaması nedeniyle meydana gelen necrosis, organ naklinin baş düşmanıdır. Farklı organlar necrosis’ten farklı şekilde etkilenir. Kalp ve akciğerler en hızlı şekilde etkilenirken böbrekler daha uzun süre dayanabilir.
Necrosis süreci, soğuk depolama veya perfüzyon makineleri kullanılarak yavaşlatılabilir.
Ancak bağışlanan organların ömrünü uzatabilecek yenilikçi teknolojilere hâlâ büyük ihtiyaç olduğunu vurgulamak gerek. Necrosis, organların taşınmasını son derece zorlaştırır ve alıcıların belirli bir coğrafi alanda olmasını gerektirir.
Nathan, necrosis’in belirli bir enzim tarafından düzenlendiğini keşfettiklerini ve enzime odaklanarak hücre ölüm sürecini durdurmayı başardıklarını belirtiyor.
Bu sayede organların donörden alıcıya ulaşma süresini uzatmayı başardılar. Hedefleri, bu süreyi 24 saate kadar çıkarmak. Böylece organların daha uzak mesafelere taşınabilmesi, büyük değişiklik diyebiliriz.