Her ne kadar sistematik ve kusursuza yakın bir işleyişe sahip bir sisteme sahip olsa da vücudumuzda zamanla körelen bazı organlar ve yapılar mevcut. Bu organlardan biri olan kuyruk sokumu, en garip olanlarından. Çünkü kuyruğumuz yok!
İnsanlar olarak günümüzde sahip olduğumuz vücut yapısı, şu anki haline çok uzun süren bir evrim sonucunda geldi. Bu uzun süreç içerisinde vücudumuz pek çok değişime uğradı.
Bu değişimler sonucunda geçmişte işimize yaramış olan ancak şu anda işlevi bulunmayan birkaç parça, vücudumuzda kaldı. Bunlardan biri de leğen kemiğimizin yapısında bulunan kuyruk sokumu kemiği.
Peki günümüzde kuyruğumuz olmamasına rağmen neden kuyruk sokumu kemiğine sahibiz?
Bildiğiniz gibi dört ayaklı canlıların çoğunun büyük veya küçük bir kuyruğa sahip olmalarının sebebi, hareket ederken denge sağlamalarına yaramasıdır. İnsanlar olarak bundan 6 milyon kadar yıl önce iki ayağımızın üstünde durmaya başladık.
Günümüze kadar gelen 6 milyon yıllık süreçte artık iki ayağımızın üzerinde durduğumuz için denge sağlamada bir kuyruğa ihtiyacımız olmamaya başladı. Dolayısıyla kullanmadığımız bu organ, evrimsel süreçte körelerek sonraki jenerasyonlara aktarılmamaya başladı.
Günümüzde kuyruğumuz olmamasına rağmen kuyruk sokumuna sahip olmamızın sebeplerinden biri bu, peki kuyruk sokumunun şu an bir işlevi var mı?
Evet, kuyruk sokumunun vücudumuzda hâlâ bulunmasının bir sebebi tabii ki var. Şu anda leğen kemiğimizde bulunan bu ufak kemik, bağırsakların ve genitoüriner sistemin (fistüller, vajina, üretra, mesane veya üreter arasındaki anormal bağlantılar) işleyişi için gerekli olan pek çok farklı kas ve bağların yerine sabitlenmesine yardımcı oluyor.
Aslına bakarsanız henüz bir embriyoyken kuyruk gelişmeye başlıyor. Ancak fetüse evrilmeye başladığımızda bu oluşum duruyor ve sadece kuyruk sokumu vücudumuzda kalıyor. Bu sebeple insanlık olarak kuyruğa sahip olmamamıza rağmen kuyruk sokumuna sahibiz.
Peki eğer kuyruğumuz olsaydı ne için kullanırdık?
“Yeni Dünya” maymunları olarak adlandırılan Güney ve Orta Amerika’ya özgü bazı maymun türleri, ağaç dallarının etrafında kıvrılabilen ve hatta vücut ağırlıklarını destekleyebilen ve nesneleri kavrayabilen kuyruklara sahiptir.
Ancak yaşayan en yakın kuyruklu akrabalarımız, Afrika, Asya ve Güney Avrupa’da yaşayan babun ve makak gibi kuyruklarını çoğunlukla denge için kullanan “Eski Dünya” maymunlarıdır ve hiçbirinin de kavrayıcı bir kuyruğu yoktur zira bu soy ağacında bir geri adım atmak demek.
Yani muhtemelen kavrayıcı kuyruklara sahip olmazdık ancak bu, işe yaramaz olacakları anlamına da gelmiyor:
Bir makak maymununki gibi uzun ve tüylü bir kuyruk, doğuştan bir atkı gibi görev görebilirdi, yani ısınmak için etrafımızı kuyruğumuzla sarabilirdik. Hatta eğer kışın kış uykusuna yatacak şekilde evrimleşmiş olsaydık, kuyruklarımız yağ depolama sistemi olarak işe yarayabilirdi – ki bazı hayvanlar bu taktiği gerçekten de kullanıyor.
İnsanın kendisini süsleme dürtüsü göz önüne alındığında, kuyruklar bir dizi yeni moda akımına da yol açabilirdi. Tarihteki en eski mücevher parçaları, bundan 100.000 yıl öncesine dayanıyor. Dolayısıyla atalarımızın kolye ve küpe gibi süs eşyalarının yanı sıra kuyruk halkaları, kuyruk tülbentleri ve hatta kuyruk saç fileleri gibi aksesuarlar geliştirdiğini hayal etmek pek zor değil.