Futbol maçlarını izlerken sahada bazı çimleri açık, bazı çimleri koyu renk olarak görüyoruz. Bu çizgilerin kullanımının oyuna bir etkisi var mı? Gelin birlikte bakalım.
Geçtiğimiz yıllarda Galatasaray’ın iç saha maçlarını oynadığı Nef Stadyumu’nda zemin, bir türlü istenilen hızlı ve paslı oyunu oynamaya elverişli hale getirilememişti. Sarı kırmızılı takım, teknik özelliği yüksek oyunculara sahipti ve zemin, onlar için bir sorun oluşturuyordu. Bu sorunun çeşitli nedenleri olsa da en temel sorun çimlerin istenilen şekilde zemine tutturulamamasıydı.
Zamanım ve bilete ayıracak bütçem varsa bulduğum her spor organizasyonunu izlerim. Bu organizasyonların büyük kısmını da futbol maçları oluşturur. Stadyum tecrübelerimi karşılaştırdığımda, Galatasaray stadındaki esas sorunun fazla dik ve yüksek olan arena türü tribünler ve stadın konumu olduğunu düşünmüştüm. Atmosfer oluşturmak için ideal olan arena tarzı, Nef Stadyumu gibi hem yönü hem de yüksek yapısı ile zeminin güneş almasının zor olduğu, görece karanlık bir stadyumda çimlerin yeşermesine pek imkan vermiyordu.
Yine bir arena olmasına rağmen yamaca oturtulmuş ve farklı bir doğrultuya sahip Vodafone Park ise böyle bir sorun yaşamıyordu. Hibrit çimler, kulüp yönetimi konser falan yapılmasına izin vermezse top oynamaya ve kaliteli ayakların farkını gösterebilmesine elverişli idi. İki takım arasındaki şampiyonluk yarışını siyah beyazlılar lehine çeviren gizli ama önemli noktalardan biri de bu idi.
Peki, bu kadar önemli olan zeminin, sadece doğal olarak büyüyen çimlerle korunması mümkün olabilir mi? Cevap tabii ki hayır.
Öncelikle çimlerin renkleri neden farklı olur?
Hayatı boyunca çim görmüş olan herkes, çim yapraklarının aya(iç) kısmının daha koyu, yaprakların altta kalan kısmının ise daha açık olduğunu görmüştür. Çimler, dev çim biçme makineleri ile biçilirken farklı yönlerde kesildikleri zaman, tribünden ya da ekrandan baktığımızda çimlerin ağırlıkla tek tarafını görürüz. Bu da bize açıklı-koyulu yeşillerden oluşan çizgiler verir.
Peki bu çizgilerin amacı ne?
Çizgilerin amaçlarından biri, oyuncuların kendilerini daha kolay konumlandırmasını sağlamak. Ayrıca hakemler, bir faul olduğunda faulün olduğu noktayı tam olarak tespit etmek, baraj kuracakları noktayı belirlemek, ofsayt olup olmadığını anlamak gibi konularda da çimlerin oluşturduğu çizgilerden faydalanırlar. Gelin şimdi bir de bu çimlerin nasıl bu kadar önemli hale geldiğine bakalım.
Modern sahaların ortaya çıkışı ya da “Buralar eskiden dutluktu”…
Futbolun ilk yıllarında bugün gördüğümüz çim sahalar yoktu ancak çimler ve sahalar yine de vardı. Öte yandan sıklıkla maçlar toprak zeminde de oynanırdı. Yağmur yağınca sahalar çamur deryasına döner, futbolcular adeta sahayla güreşmek zorunda kalırdı. Toprak kışın donar, yazın kuruyup çatlardı.
Sahaları top oynanabilir tutmak için takımlar zamanında sahaları saman kaplamak, toprak donmasın diye sahada sobalar yakmak gibi yöntemler denedi. Bu yöntemler pek de başarılı olmadı, hatta 1960’larda Halifax Town, komple vazgeçip iç saha maçlarını oynadıkları Shay Stadı’nı bir buz pateni pisti olarak vatandaşların hizmetine açtı.
Burada Everton’a özel bir parantez gerekiyor.
İngiliz ekibi Everton, belki hiçbir zaman ülkenin en popüler takımı olmadı ama futbol sahaları için çok önemli bir ekip oldu. Öncelikle ilk zamanlarda takımlar, böyle eli yüzü düzgün bir çimenlik alan bulurlarsa orada maç yapıyorlardı. Everton da maçlarını, bugün kullandıkları Goodison Park ile ezeli rakipleri Liverpool’un sahası Anfield arasında kalan Stanley Park’ta oynuyordu. Böyle yazınca stadyum ismi gibi dursa da Stanley Park, bildiğimiz insanların çimlerde oturup piknik falan yaptığı, Pendik Sahili’nden farklı olmayan bir yerdi. Takım üyelerinden birinin yakınlarda bir arazisi vardı ve Everton’ın seyirci sayısı artmaya başlayınca takım, o arazide maçlarını oynamaya başladı. Bir süre sonra maça gelenlerin gürültüsü, arazi sahibinin “kafasını şişirdiği için” takım oradan çıkarıldı ve Goodison Park’a gitti.
Goodison Park, 1958 yılında futbolda gelişmiş bir stadyumun ilk örneklerinden biri olmuştu. Sahanın altına elektrikli ısıtıcılar ve sahadaki suyu dışarı atacak drenaj boruları yerleştirilmişti. Böylece kışın saha sıcak tutulabilecekti.
Sistem bir noktaya kadar işe yarasa da, özellikle eriyen karlar nedeniyle drenaj sistemi taştı. Isıtma sistemi kullanılamaz hale geldi. Alttan ısıtma sistemi beklenenden iyiydi. Bu yüzden de eski drenaj sistemi değiştirildi.
Bu dönemde ilk yapay çimler de ortaya çıkmaya başlamıştı.
Futbolu tam olarak çözememiş olan ABD’de ilk nesil yapay çimler ortaya çıktı. Bu çimlerin bugün gördüğümüz gerçekçi yapay çimlerle hiç alakası yoktu. Halı sahada kullanılsa “Bu saha çok çirkinmiş, sonraki maçı başka yerde yapalım” denilecek bu çimler, betona ya da asfalta yapıştırılmış naylon ipliklerden ibaretti. Toplar abuk subuk şekilde sekiyor, yalnış malzemeden yapılmış kramponlar zemine yapışıyor, sakatlık riski yüksek oluyordu.
Sahayı korumak için Leicester City takımı, sahayı dev bir seraya benzeyen bir naylon kubbeyle kapatıp sıcak hava vererek korumayı amaçlıyordu. 1980’lerde ise QPR, Luton Town, Oldham ve Preston takımları, ikinci nesil yapay çimleri kullanmaya başladı. Önceki nesil ile aynı sorunları yaşayan ve 2G olarak adlandırılan bu yapay zeminler, 1995 yılında yasaklandı.
Ve sonra bir kez daha para konuştu.
Futbolun televizyonlara taşınması ile birlikte gelirler arttı. Gelirlerin artmasının üzerine, zaten iyi zeminler isteyen teknik sorumlular, daha iyi çimler için baskıda bulunmaya başladı. Halihazırda çim yetiştirme teknikleri de gelişiyordu. Son olarak yayıncılar da “Sahalar düzgün olsun, kamerada güzel gözüksün” diye kesenin ağzını açınca çimler hızla gelişti.
1990’larda 2G yapay çimler yasaklandı. Halısahada kaydığınız zaman derinizi yakan kauçuklu, kötü kokulu zeminlere benzeyen 2G’nin yerini alacak 3G yapay zeminler üzerinde çalışılırken, hem futbol hem rugby maçlarına evsahipliği yapan Huddersfield’ın kullandığı zemin 2011 yılına kadar dayandı, hem de yoğun kullanıma rağmen.
2001 yılında FIFA ve UEFA, zemin kalitesinin arttırılması için çalışmalara başladı ve bu konuya belli bir standart getirdi. 2004 yılında saha şartları oyun kurallarına girdi. Örneğin artık çimlerin boyu 3,5 cm’yi geçemeyecekti.
Mükemmel futbol zemini nasıl yapılır?
Bugün çimler 4 mevsim yeşil kalabiliyor. Bunu hem çimlerin türü hem de yeni geliştirilen teknolojiler sağlıyor. Ayrıca artık çimler öyle topraktan bitsin diye beklenmiyor, başka bir yerde yetiştirilip adeta bir halı gibi sahaya yayılıyorlar. Peki gerçekten iyi bir zemin nasıl yapılır? Gelin adım adım gidelim.
Adım 1: Drenaj kanalı ile başlıyoruz.
Sahaya yağmur yağar, seller akar, kar düşer, bir şey olur mutlaka. O yüzden ne yapıyoruz? En alta doğru düzgün bir drenaj sistemi kuruyoruz. Bunu da sahamızı düzelttikten sonra, drenaj kanalları açıp kanalları kalıcı membran ile kaplayarak yapmamız gerekiyor. Kazdığımız kanallara döşediğimiz drenaj botularını da kum, çakıl taşı ve bazı substratlarla kapatıp, zemini bir daha düzeltiyoruz.
Adım 2: Isıtmayı yerleştirme zamanı
İlk nesil ısıtma sistemlerinde yalnızca açma-kapama özelliği bulunuyordu. Yani aynı anda ya bütün zemini ısıtmanız ya da zeminin hiçbir noktasını ısıtmamanız lazımdı. Yeni nesilde ise sahanın istenilen bölgesi ısıtılabiliyor. Yani diyelim ki Şenol Güneş Spor Kompleksi’nde deniz tarafı gölgede kalıyor ve soğuyorsa sadece o bölgeyi ısıtmak mümkün oluyor. Sahayı farklı zamanlarda ve farklı seviyelerde ısıtmak da mümkün.
Isıtma hatları döşendikten sonra genellikle ortam sıcaklığını algılayan sensörler de sahaya yerleştiriliyor. İsteğe bağlı olarak sulama kanalları da bu seviyeye yerleştirilebiliyor. Böylece, özellikle kışların zorlu olduğu bölgelerde boruların ya da boruların içindeki suyun donması engellenebiliyor.
Adım 3: O zaman yine substrat atalım.
Bu substratın amacı hem borularımızı hem de çimi ve oyuncularımızı korumak. İki katman halinde atıyoruz. İlk katman çakıl taşları ve kalın kumdan oluşuyor. İkinci katmanda ise kumumsu bir dokuya sahip olan yumuşak toprak kullanılıyor. Bu katmanın kalınlığı, bölgeden bölgeye değişmekle beraber kabaca 20 santimetre civarında oluyor.
Bu aşamada artık zeminin olabildiğince düz olması gerekiyor. Bu nedenle substratın dengeli dağıldığından ve zeminin dümdüz hale geldiğinden emin olmak gerekiyor.
Adım 4: Çimlerimizi serelim.
Evet, serelim. Artık kimse sahada çim yetiştirmiyor. Bu çimler, gelen talebe göre özel olarak uzman firmalar tarafından tam 14 aylık bir çalışma ile üretiliyor. Sonrasında da parça parça, adeta bir halı gibi sahaya seriliyor. İsteyen takımlar kendi çimlerini de yetiştirebiliyor olsa da bu yöntem pek tercih edilmiyor. Zaten doğal çim, haftada en fazla iki etkinliği kaldırabiliyor. Sonrasında saha adeta dökülmeye ve parçalanmaya başlıyor.
Çim yetiştiricilerinin takımlara sunduğu farklı çim opsiyonları bulunuyor. Yani Corendon Airlines Park Antalya’da kullanılan çim ile Sivas Yeni 4 Eylül Stadyumu’nda kullanılan çim arasında farklar oluyor. Üstelik seçenekler bununla da sınırlı değil. Topun daha hızlı gittiği çimler, şutların daha az sektiği çimler, daha hızlı toparlanan çimler gibi alternatifler de var. Çimimiz geldiğinde sahaya serip suluyoruz.
Adım 5: Sahayı bağlayalım.
Çimlerimiz halılar gibi rulolar halinde geldiği için, sahada bir arada durmalarını sağlamak adına çimlerimizi yamamamız gerekiyor. Fiber iplikler ve naylon kullanan makineler, sahaya serilmiş olan çimen parçalarını birbirine bağlıyor. Bu bağlar, ortalama bir zeminin yüzde üçünü oluşturuyor. Bu yama dikişleri yaklaşık 20 santimetre derine giriyor. Çimen kökleri de bu dikişlerin etrafında büyüyor.
Adım 6: Bakım, çünkü bakmazsak tarla olur.
Birkaç yüz bin dolar, yerine göre milyonlarca dolar verdikten sonra çimlerimize bakmazsak çok kısa bir sürede saha yeniden kullanılmaz hale gelecektir. Bu yüzden çimlerimize iyi bakmamız gerekir. Bu noktada stadyumlar, ne yazık ki çimlerin ilk düşmanlarından biri.
Bir defa sahadaki çimlerin etrafı tribünlerle sarışmıştır. Bu da hava akışının yavaş olmasına, rüzgarlara pek rastlanmamasına neden olur. Zamanla çimler çökmeye ve yatmaya başlar. Bu yüzden dev vantilatörlerle rüzgar etkisi yaratılmaya çalışılır.
Ayrıca ayaklı ışıklar ile çimlerin ısınması sağlanır. Bu yöntem her ne kadar yeterince güneş ışığı alamayan çimler için önemli avantajlar sağlasa da, sahada mantar ve yabani ot büyümesini de tetikleyebilir. Biz de hepsini irice çim biçme makineleri ile biçeriz.
Adım 7: İşin en keyifli kısmı olan çim biçme
Bu biçme işlemi de öyle gelişigüzel yapılmaz, maç günlerine kadar çimler her gün 2 milimetre kadar budanır. Sonrasında da sahamızı bir güzel uygun gübreyle gübrelememiz gerekir. Ayrıca yılda birkaç defa da sahanın çok aşınan bölgelerine tohum atılması lazım olacaktır. Hava ve su akışı için de zeminde delikler açılması gerekir.
Modern makineler çimenleri milimetrik olarak ayarlanacak şekilde biçebiliyor. Zaten fazla derinden kesilen çimler zamanla sararabiliyor.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi çimler, kesilme yönlerine göre açık ya da koyu yeşil olarak gözüküyor. Bu farklı renkteki şeritler ya tam dikey ya da tam yatay olmak zorunda. Zira FIFA ve UEFA kuralları gereği zeminlerde başka şekillere izin verilmiyor. Daha önce yuvarlak şekilde ya da çapraz olarak çim biçmeyi tercih eden takımlar olduğu biliniyor. Saha çizgileri de çizildiği zaman maç oynamaya hazır oluyoruz.
Görüldüğü gibi futbol artık her alanda rekabetin olduğu bir oyun ve oyun alanları da bu rekabetin parçası olmuş durumda.