Ağız ve diş sağlığımız, tıpkı vücut sağlığımız gibi oldukça önemli ve dikkat edilmesi gereken bir konu. Ağız bakımımızı düzenli olarak yaptığımız sürece, bakteri ve çürüklerle ilgili bir problemi de kolay kolay yaşamayız. Bu bakıma destek olarak bir de ağız bakım suları var.
Hepimizin kullandığı bu sular, aslında fazla kullanımda o kadar da sağlıklı olmaktan çıkıyor.
Ağzınızın içindeki bakterileri yok edeceğim diye yanlışlıkla tam tersini uyguluyor olmayasınız?
Taze ve sağlıklı bir nefes için ağız bakım suları, bakımlarımızın ilk sırasında yer alıyor.
Herkes ferah bir nefesi olsun ister. Bunun için de günlük ağız ve diş bakımımızı sağlamak yeterli olmayabiliyor. Takviye olarak kullandığımız “gargara” olarak da bilinen ağız bakım suları, imdadımıza yetişiyor. Ancak ufak bir sorunu da beraberinde getiriyor.
Ağız mikrobiyomu, ağız sağlığının korunmasında kritik bir rol oynuyor. Ağızda bulunan faydalı bakteriler, zararlı bakterilerin çoğalmasını engelleyerek florayı dengede tutuyor.
Fakat antibakteriyel ağız gargaralarının kullanımı, bu dengeyi tehdit ediyor.
Bu sular, yalnızca zararlı bakterileri değil; aynı zamanda ağzımızın içinde bulunan faydalı bakterileri de hedef alarak zararlı mikroorganizmaların çoğalmasına neden olabiliyor. Çünkü bu bakım sularının amacı, ağızda bulunan bakterileri yok etmeye dayanıyor.
Genellikle alkol, klorheksidin ve triklosan gibi antibakteriyel bileşenler içeren bu bakım suları, bakterilerin hücre zarını bozarak yok olmalarına yol açıyor. Bu iyi bir şey gibi görünebilir ancak bu işlemin sonucunda ağız florasındaki faydalı bakterilerin de zarar görmesi, florada dengesizliğe neden olabiliyor.
Dengenin bozulması demek, iltihap ve enfeksiyon riski demek.
Özellikle klorheksidin içeren gargaralar, uzun süreli kullanımda ağızda kahverengi lekeler, tat değişiklikleri ve diş eti tahrişi gibi yan etkilere yol açabiliyor. Alkol bazlı gargaralar da ağız kuruluğuna neden olup ağız içi dokuların hassasiyetini artırabiliyor.
Üstelik bu bakım sularının uzun süreli kullanımı, vücudun doğal mikrobiyotasını etkileyerek vücudun bağışıklık sistemini de bozabilir. O yüzden kullanım sıklığını kontrol etmek, bu noktada en azından riskleri minimuma indirmeye yardımcı olacaktır.