Yağmurun tatlı serinliği, pencerelere düşen damlaların ritmi, huzur veren gri gökyüzü… Bütün bu atmosferin neden bir anda bizi sarmalayıp yataktan çıkmamızı neredeyse imkânsız hale getiriyor, hiç düşündünüz mü?
Yere düşen ilk yağmur damlasında, kabul edelim ki hepimiz eve kapanıp bebekler gibi mışıl mışıl uyumak istiyoruz.
İşte bu durum sadece bize özel değil, neredeyse herkes aynı şeyi yaşıyor! Peki ama neden? Aslında bilimsel bir açıklaması var!
Güneş ışığındaki UVA ve UVB ışınları serotonin hormonunun salgılanmasını tetiklerken; gece karanlığı, melatonin hormonunun üretimini artırır.
Serotonin, neşe ve enerji verirken; melatonin, gece uykusunu düzenler. Ancak yağmurlu günlerde bulutlar güneş ışığını engelleyip bizi karanlıkta bırakınca, bedenimiz daha çok melatonin üretip az serotonin salgılar.
Sonuç mu? Gözlerimizi açık tutmakta zorlanırız. Yağmurun getirdiği nem artışı da işin içinde. Vücut, iç sıcaklığını korumak için daha fazla çaba sarf ettiğinde bu durum bizi yorabilir.
Fırtına öncesi düşük barometrik basınç ise havadaki oksijen seviyesini azaltarak hafif bir uyuşukluk hissine sebep olabilir.
Yağmur sesinin büyüsüne kapılmayı unutmamak lazım.
Beyaz gürültüye benzer bir tür olan pembe gürültü, rahatlatıcı özelliğiyle uykuyu kolaylaştırır. Rüzgârın uğultusu, kalp atışlarımız ve hatta yağmur damlalarının ritmi bile bizi alıp başka diyarlara götürebilir.
Mevsimsel Duygulanım Bozukluğu (SAD) da hava durumunun bizi nasıl etkilediğinin bir başka örneği. Kış aylarında gün ışığının azalmasıyla birlikte bazı insanlar, bu durumdan etkilenebilir.
Peki ya siz yağmurlu günlerde uyumayı sevenlerden misiniz yoksa dışarıyı uzunca izleyenlerden mi?