Kavurucu yaz sıcaklarının korkulu rüyalarından olan sinekler, başımızın üstünde dönmeleri ve çıkardıkları seslerle kalmayıp bizi ısırmaları ile bir hayli can sıkar. Sivrisineklerin aksine çok daha fazla acı ve kaşıntıyla bilinen tatarcıklar ise tam bir baş belasıdır.
Genellikle sivrisineklerle karıştırdığımız ancak “bu acı bir başka” yahut “ne ara her yerimi ısırdı?” cümlelerini kurmamıza sebep olarak farkını ortaya koyan tatarcıklar, aslında kendine özgü birçok özelliğe sahip canlılardan.
Halk arasında yakarca olarak ifade edilen bu canlılar hakkında mutlaka bilmeniz gerekenlere değinelim.
Tatarcıklar, çift kanatlılar grubuna ait zararlı bir böcek cinsidir.
Bu canlılar genellikle geceleri aktif olur ve gün boyu karanlık ve nemli ortamlarda gizlenirler. Isırdıklarında sivrisineklere oranla, çok daha fazla can acıtır ve kan emerler. Ayrıca Leishmania isimli bir rahatsızlığa sebep olan, tek hücrelilerin taşıyıcılığını üstlenebilirler.
Türkiye’de özellikle Ege bölgesinde sayıca fazla olmalarıyla dikkati çeken tatarcıklar, insan sağlığı için en tehlikeli böcek türleri arasında yerini alır. Çok kısa bir sürede, vücudun birden fazla bölümünü ısırmaları ve şiddetli kaşıntı ve kabarcıklara sebep olmalarıyla bilinirler.
Şark çıbanı
Ayrıca ısırık yerlerinde eklem ağrısı görülebilir ve vücut, kısa süreli ateşle karşı karşıya kalabilir. Yine bu canlılar, Tatarcık Humması ve Şark Çıbanı rahatsızlıklarına da davetiye çıkarabilir.
Bu canlıların kendine has bazı özellikleri, sivrisineklerden ayırt edilmesi noktasında aslında oldukça belirleyici.
Yakarcaların yetişkinleri, genellikle 2-5 mm boyundadır ve oldukça uzun bacaklara sahiplerdir. Kanatları dahil olmak üzere tüm vücutları tüylerle kaplıdır ve kan emmeden önce çevresinde yaptıkları kısa sıçramalar, onların en tipik davranışlarındandır.
Bu canlılar yaşamlarını genellikle deniz seviyesindeki sıcak şehirler, dağlık bölgelerdeki köyler, nemli ve tropik ormanlar ve çöllerde bile sürdürebilir. Hatta Orta Asya’nın 50°C sıcağına bile dayanabilirler. Ayrıca hem erkek hem de dişi tatarcıklar, enerji kaynağı olarak bitkilerdeki şekerlere bel bağlarlar ve gece karanlıkta beslenmeyi tercih ederler.
Tıpkı sivrisineklerde olduğu gibi yalnızca dişiler yumurtalarını geliştirebilmek için insan ve hayvan kanını emerler. Ancak bazı tatarcık türleri bir kez kan emdikten sonra yumurtlayana kadar kan emmezler.
Tatarcıklar gündüzleri gölgeli, nemli ve bitki artıklarınca zengin olan bölgelerde vakit geçirir. Kan emdikten 3 ila 8 gün sonra ise bu yaşadıkları bölgelere, ortalama 100 yumurta bırakırlar. Bu yumurtalar oldukça yapışkanlı bir yapıya sahiptir ve bu formu sayesinde bırakıldıkları yere yapışıp kalırlar.
Yumurtaların açılmaları büyük oranda geceleri 5 ila 20 gün arasında görülür. Ayrıca yumurtalardan çıkan larvalar; yaprak küfü, hayvan dışkısı ve böcek parçaları ile beslenerek, 45-50 gün içinde ergin hale gelir.
Tatarcıkların hareketleri, yaklaşık 100 metre yarıçapında bir alanla sınırlıdır. Onları öldürmek için başvurduğumuz en yaygın yöntemlerden biri olan sinek ve böcek ilaçları da ne yazık ki bazı zamanlar etkili olmaz. Çok fazla alt cinse sahip olduklarından, bazı türleri bu ilaçlara bile direnç gösterebilir.