Söz konusu göl ya da nehir gibi sulak alanlar olduğunda aklımıza ilk gelen şey, dinlenmek ya da güneşlenmek olsa da ne yazık ki Karaçay Gölü’nde bu aktiviteleri gerçekleştirmek imkansız. Yakınlarında hoş vakit geçirmek şöyle dursun, bu gölün insanlığa ve çevresine verdiği zararlar inanması güç boyutlara sahip.
Güneybatı Çelyabinsk bölgesinde olup, Rusya’nın doğusunda kalan ve Kazakistan sınırına da yakın olan Karaçay Gölü, “Dünyanın en tehlikeli su birikintisi” olarak anılmayı başarmış vaziyette.
Peki bu gölü bu denli riskli yapan nedir ve Karaçay’ın varlığının bize ne tür etkileri bulunmakta daha yakından bakalım.
Karaçay, 1951 ile 1953 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin en büyük nükleer silah tesislerinden biri olan Mayak Plütonyum Fabrikası’nın (Chelyabinsk-65) radyoaktif atıklarının boşaltıldığı küçük bir göldür.
Bu göl tamamen radyoaktif tortuyu kıyıdan uzak tutmayı amaçlayan betonlarla doludur ve yüzeye yakın kalıcı ve kuru bir nükleer atık depolama tesisi görevi görür. Araştırmacılar da bu gölü, içerisinde çok sayıda tehlikeli madde bulunduğundan gezegendeki en kirli nokta olarak kabul eder.
Rus hükümeti, 1990’lara kadar Mayak Plütonyum Fabrikası’nı görmezden geldi ve göle çeşitli atıklar boşaltılmaya devam edildi.
Ancak bu yok sayımın sonuçları oldukça ağır oldu ve Mayak’ın varlığı resmen kabul edildiğinde, burayı çevreleyen bölgede kanser vakaları %21, doğum kusurları %25 ve lösemide %41 artış yaşandığı tespit edildi.
Yakınlardaki köylere su tedariği sağlayan Techa Nehri bile bu etkiyle o kadar kirlenmişti ki yerel halkın %65’i radyasyon kaynaklı çeşitli ağır hastalıklara yakalandı.
Araştırmacılar birçok Kuzeybatı Türk dilinde “kara su” ya da “kara dere” manalarına gelen Karaçay’ın, son derece tehlikeli bir bölge olduğunu söylemekle kalmayıp, Çernobil’den bile daha kirli olduğunu ifade ediyor.
Reservoir 9 veya V-9 su deposu olarak da bilinen Kaçaray Gölü, “Dünyanın en ölümcül su kütlerinden” biri olarak kabul edilir. Suyu o kadar kirli ve tehlikelidir ki gölün içine girmek şöyle dursun yakınlarında dolaşmak bile oldukça tehlikelidir.
Karaçay, 600 röntgenlik ölümcül dozda bir radyasyon yayar. Bu normal radyasyon seviyelerinden 200 bin kat daha fazladır ve bölgede geçirilen 30 dakika bile bir insanı ölüme götürmeye oldukça yeterlidir.
Bu ölümcül göl, 1960’larda kurumaya başladı ve 1968’de şiddetli bir rüzgarla birleşerek ortaya çıkan kuraklık, radyoaktif etkileri bölgeden bir nebze de olsa uzaklaştırdı.
Yarım milyona yakın insan, farkında olmadan bu radyasyona maruz kaldı ve bölgeden yalnızca 180 bin kişi tahliye edilebildi.
Sonuç olarak Karaçay, 1990’larda içinde bulunan tortuların kaymasının engellenmesi amacıyla, yaklaşık içi boş 10 bin beton blokla doldurulmaya başlandı ve bu proje 2015’te hız kazanarak tamamlandı.
Bölgenin temizlenip, bu zararlı atıklardan etkilerini tamamen yitirip yitirmediği henüz bilinmemekle birlikte; radyasyonun Tetscha Nehri’ni ve akabinde Atlantik Okyanusu’nu da etkisi altına alabileceğinden endişe ediliyor.
Ayrıca Karaçay Gölü, komşu şehir ve fabrikalar da dahil olmak üzere dış dünyadan tamamen kopmuş vaziyette. Araştırmacılara göre, enkazı bir yere taşımaya çalışmak yerine gölü olduğu yerde bırakmak çok daha güvenli. İçeri girmenin tek yasal yolu da bir kontrol noktasından geçmek.