Belki de çoğumuzun çocukluk yıllarından beri duyduğu ancak pek ciddiye almadığı bu alışkanlık, aslında hafızayı güçlendirmekten duygusal rahatlamaya kadar pek çok avantaja sahip.
Günlük tutma genellikle, ergenliğin getirdiği depresifliği ve karşılıksız aşkları yazıya dökmek için kullanılan bir araç gibi algılansa da araştırmalar, günlük tutmanın beyin sağlığı üzerinde olumlu etkilere sahip olduğunu gösteriyor.
Bunun bir örneği de 72 yıldır günlük tutan Hüseyin Aydoğan.
Hüseyin Aydoğan, tam 100 yaşında ve yıllardır her gününü deftere yazıyor.
Ordu’nun Perşembe ilçesine bağlı Boğazcık Mahallesi’nde yaşayan 4 çocuk babası ve 29 torun sahibi Aydoğan, 72 yıldır tek bir gün aksatmadan günlük tutuyor.
100 yaşındaki Hüseyin Aydoğan’ın, yaşına rağmen oldukça dinç durması ve herhangi ciddi bir sağlık problemi yaşamaması da dikkat çekici. Her gün düzenli olarak günlüğüne, gün içinde neler yaptığını, nerelere gittiğini, yaptığı işleri yazıyor. Arşivindeki yazıları okuduğunda ise gençliğini hatırladığını dile getiriyor.
Yıllar öncesini böyle kolay hatırlamasını ve sağlık probleminin olmamasını düzenli günlük tutmaya borçlu olabilir mi?
Nörobilimciler ve psikologlar, kişisel bilgileri bellekte saklamanın iki farklı beyin bölgesi arasında bir çatışmaya yol açtığını ve bu durumun bilişsel işlevlerde azalmaya neden olduğunu belirtiyorlar.
Peki bu zararlı etkileri azaltmanın basit bir yolu olduğunu söyleseydik? Bu da bilgileri bir kâğıda yazmaktan geçiyor. Hafızanın güçlenmesi üzerine yapılan araştırmalarda, Avustralya’da yaşayan ve 10 yıl boyunca izlenen 70 yaş üstü 10 bin kişinin verileri incelendi.
Bu araştırmalar; günlük tutma, mektup yazma veya bilgisayar kullanma gibi okuma ve yazma aktivitelerine katılanların demans geliştirme riskinin %11 daha az olduğunu ortaya koydu.
Benzer şekilde zihinsel olarak aktif aktivitelerin, demans riskini %9 oranında azalttığı gözlemlendi.
Monash Üniversitesinden bir ekip, “Yaşlı yetişkinler için yaşam tarzını zenginleştirmek özellikle önemli çünkü günlük aktivitelerde yapılan değişiklikler demansın önlenmesine yardımcı olabilir.” açıklamasında bulundu. Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde yaklaşık 50 milyon demans hastası olduğunu ve her yıl yaklaşık 10 milyon yeni vakanın ortaya çıktığını rapor ediyor.
2021’de yapılan bir araştırma, demans vakalarının yaşlanan nüfus nedeniyle 2050’ye kadar neredeyse üç kat artarak 153 milyonu aşacağını tahmin ediyor. Her birimiz de bu riski taşıyoruz. Peki bundan nasıl kaçınabiliriz?
Nörobilimci David Eagleman, sır saklamanın beynimize nasıl zarar verebileceğini açıklayan önemli teorilerden birini ortaya koydu.
Eagleman, “Incognito: Beynin Gizli Hayatı” adlı kitabında, sır saklamanın beyin için sağlıksız olduğunu belirtiyor. Ona göre, bir sırrı taşımakla görevli iki beyin bölgesi arasında bir tür “sinirsel çatışma” yaşanıyor. Bir taraf, bu bilgiyi paylaşarak içinden atmaya çalışırken diğer taraf ise onu derinlere gömmek isteyebilir. Bu çatışma sonucunda ise beyin yorulur.
Psikolog Clayton Critcher’a göre de sır tutma süreci, bir tür “öz denetim” gerektiriyor. Critcher’a göre, bu süreçler oldukça zorlayıcı ve beyin tek seferde yalnızca birini yönetebiliyor.
Yayımlanan bir çalışmada Critcher ve ekibi, bir sırrı saklamak için harcanan enerjinin diğer bilişsel görevleri nasıl etkilediğini inceledi.
Bu çalışma, sırlarını saklamak zorunda kalanların fiziksel olarak daha zayıf olduklarını ve stresli sosyal etkileşimlerde daha zor sakin kaldıklarını gösterdi. Sır saklamanın zorlukları, zihinsel ve fiziksel sağlık üzerinde belirgin bir etkiye sahip.
Sır saklamak, kortizol gibi stres hormonlarının seviyelerini artırabiliyor. Araştırmalar da sır saklayan kişilerin daha depresif olduğunu, bilgi saklayan insanların ise baş ağrısı, mide bulantısı ve sırt ağrısı gibi semptomlara daha yatkın olduğunu gösteriyor.
Öyleyse ne yapacağız?
Bilgileri aklımızda tutmak, beynimiz üzerinde bir yük oluşturabiliyor ve bu yükü hafifletmenin bir yolu da Hüseyin Amca’nın yaptığı gibi bu bilgileri kâğıda dökmekten geçiyor.
David Eagleman, kitaplarında ve yaptığı röportajlarda, sinirsel çatışmaları çözmenin bir yolu olarak sırları paylaşmanın faydalarına işaret eden birçok araştırmaya atıfta bulunuyor.
Tabii ki çoğumuz en derin sırlarımızı tanımadığımız insanlarla paylaşamayız. Tam da bu noktada günlük tutmanın önemini tekrar hatırlayabiliriz.
Texas Üniversitesinde görev yapan Psikolog James Pennebaker’ın araştırması da bir bilgiyi yazarak dahi olsa açıklamanın sinirsel bağlantıları artırarak “beynin tıkanıklıklarını açabileceğini” söylüyor.
Pennebaker’ın yaptığı çalışmalar, yazı yazmanın çeşitli faydalarını da gösteriyor.
Günlük tutan katılımcılarda stres seviyelerinde azalma, bağışıklık sistemi işlevlerinde artış ve stresle ilişkili doktor ziyaretlerinde azalma gibi sonuçlar gözlemlendi.
Günlük tutmak, bilişsel işlevlerimizi geliştirmenin yanı sıra belleği iyileştirir, stresli durumlarla başa çıkma yeteneğini artırabilir ve işte yapılan hataları azaltabilir. Bu yüzden yalnızca “günlük” deyip geçmeyin, hafızayı güçlendirme konusundaki etkisini tartışmaya bile gerek yok.
Hüseyin Aydoğan da bu sırrı biliyor olacak ki hafızasının güçlü olmasını 1952’den bu yana günlük yazmaya borçlu. Videoyu izlemek isteyenler için: