Kanser, birçok çeşidi ile birlikte çağımızın en yaygın ve en ölümcül hastalıklarından biri. Orta Doğu ülkelerinde ise kansere yakalanan insan oranı, dünyanın diğer tüm bölgelerine göre oldukça az. Peki Orta Doğuluları bu konuda ayırt edici kılan nedir?
Suriye, Irak, Katar, İran, Filistin, Suudi Arabistan gibi Orta Doğu ülkelerinde, kanserin bir numaralı düşmanı olarak bilinen şeker tüketimi bir hayli fazladır. Bu noktada şaşırtıcı olan şey ise bu bölgelerin nasıl daha fazla şeker tüketip daha az kansere yakalandıkları.
Peki bunun arkasında nasıl bir sır perdesi gizli?
Dünya genelinde ortalama her 100.000 kişiden 198’i çeşitli kanser türleriyle mücadele ediyor.
Dünya kanser oranının en yüksek olduğu bölge, her 100.000’de 468 kişiyle Avustralya. İkinci sırada ise 100.000’de 374 kişiyle İrlanda var. Bu listeyi 368 kişiyle Macaristan, 352 kişiyle ABD takip ediyor.
Bu orana Orta Doğu ülkeleri özelinde baktığımızda ise Suudi Arabistan’da her 100.000 kişiden 96’sı kanser olurken, Yemen’de 100.000 kişinin 97’si bu rahatsızlıkla mücadele ediyor. Bu sayı; Katar’da ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde 107, Umman’da 104, Kuveyt’te ise 116 ile sınırlı.
Peki bu konuda Orta Doğu’yu eşsiz kılan şey ne?
Ramazan ayının gelişiyle birlikte 30 gün boyunca tutulan oruç, şaşırtıcı bir şekilde kanser üzerinde oldukça etkili. Gün doğumundan gün batımına kadar herhangi bir şey yiyip içmemeyi gerektiren bu ibadet, bir tür aralıklı oruç olarak da kabul edilebilir.
Bu durum kansere yakalanma oranında inanması güç bir düşüşe neden olur. Çünkü kanser hücrelerinde normal hücrelere kıyasla 10 ila 50 kat fazla insülin reseptörü vardır ve glikoz konusunda oldukça açgözlüdürler. Kısaca kanser, şekeri çok sever ve oruç, bu şeker alımını engeller.
Oruç tutmak ayrıca otopajiyi uyarır ve bu durum, mitokondrinin geri dönüşümüne katkı sağlarken, hasarlı ve yaşlı proteinlerin geri dönüşümüne de yardımcı olur.
Kanser hastalığı temelde mitokondrinin hasar görmesiyle meydana gelir. Mitokondri zarar gördüğünde onun kendi metabolik sistemi, yüksek glikoz alabilmek için enerji verecek yeni yöntemlere adapte olmak için uğraşır. Oruç tutmak da bu hasarlı mitokondrileri yok etmekte bir hayli etkilidir ve böylece kanser riski azalmış olur.
Orucun bir diğer katkısı da yeni bağışıklık hücreleri oluşturmasıdır.
Bu yeni hücre oluşumu bağışıklık sistemini güçlendirirken, kanser ve virüsleri öldürdüğü bilinen T hücrelerinin sayısındaki artışa da olanak sağlar. Orucun katkılarından bir diğeri ise kanserin yayılma eğilimi gösterdiği ve ulaşmak istediği iltihaplardan bir tür arınma sağlamasıdır.
Oruç, en güçlü iltihap önleyicidir ve bu sebeple kanserin yayılma riskini azaltır. Ayrıca vücudumuza herhangi bir yiyecek ve içecek girmediğinde, antioksidan ağlarının sayısında artış görülür. Özetle oruç tutmak, kansere yakalanma riskini oldukça azaltır.
Orucun yanı sıra Orta Doğu insanlarının tükettiği baharatlar da kansere yakalanma noktasında bir hayli belirleyicidir.
Neticede altı üstü baharat diyerek geçmemek lazım. Örneğin zerdeçal, bir numaralı kanser önleyicidir ve iltihaplardan kurtulmak için tercih edilebilecek en güçlü besindir. Bunun yanında safran da birtakım bitkisel besinleri içerir ve kanser düşmanıdır.
Kakule, kimyon, hindistan cevizi, tarçın ve kişniş gibi baharatlar da kanser ve tümörle en iyi şekilde savaşan besinlerdendir. Yine çörek otu, dereotu, zeytinyağı, susam ve hurma da içeriği oldukça zengin gıdalardan olup kanserle mücadele eder.
Orta Doğu insanları, genel itibarıyla baharata bir hayli düşkündür ve bu beslenme biçimi, kanser rahatsızlığına yakalanma noktasında onları oldukça avantajlı kılar.
Üçüncü sırada ise sigara var.
Hepimizin bildiği gibi sigara içmenin kanserle büyük bir bağlantısı vardır. Kansere yakalanma konusunda; sigara içen kişiler, sigara içmeyenlere göre 22 kat daha fazla risklidir ve hatta kanser türlerinin %25’i sigara içmekten kaynaklanır.
Dünyadaki her 5 kişiden 1’i sigara tüketmekte ve bu oran, tüm dünya nüfusunun %20’si anlamına gelir. Orta Doğu ülkelerindeki erkeklerde sigara içme oranı epey fazladır ancak kadınlarda şaşırtıcı bir şekilde bu sayı oldukça düşüktür.
Kadınlar dikkate alındığında Arabistan’da bu oran %2, Irak ve Kuveyt’te %3, Yemen’de ise %9’dur. Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri’nde yalnızca 1000 kadından 8’i sigara tüketir. Bu sayı, %20’lik dünya ortalamasıyla karşılaştırıldığında epey düşüktür. Kısaca Orta Doğu kadınlarının sigaradan uzak durmaları, onları kansere karşı büyük oranda korur.
Mevzubahis sigara olunca alkolden de söz etmemek olmaz.
Alkol tüketimi karaciğerle birlikte; dilin arka kısmı, ağzın üst kısmı ve gırtlak bölgelerinde kanser oluşumlarına sebep olur. Orta Doğu ülkelerinin çoğu yerinde ise alkol tüketimine izin verilmez ve alkolden kaynaklı vücudun bahsi geçen bölgelerinden kansere yakalanma riski epey düşüktür.
Batı Avrupa, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika ise alkol tüketiminin fazla olduğu bölgelerdendir ve buradaki insanlar; karaciğer, gırtlak ve ağız çevresi kanserleri noktasında büyük bir riskle karşı karşıyadır.
Peki Orta Doğulular oruç tutuyor, tüm bu faydalı baharatları tüketiyor, sigara ve alkol de oldukça az kullanıyor fakat neden kanser olma oranları daha da düşük değil?
Bunun sebebi, dünyanın her yerinden daha fazla şeker ve özellikle yüksek fruktozlu mısır şurubu tüketiyor olmalarıdır. Daha önce de değindiğimiz gibi kanser, şekeri sever ve obeziteyi de tetikler. Orta Doğu insanlarının ortalama %30’u da obeziteden muzdariptir.
Ayrıca bu insanların %80’inin D vitamini seviyeleri oldukça düşüktür. Bu vitamin, kansere karşı korunmak ve bu hastalığın riskini azaltmak noktasında azımsanmayacak derecede önemlidir. Yine şeker kullanımı ile D vitamini eksikliği birbiriyle orantılıdır. Vücutta ne kadar çok şeker varsa D vitamini de bir o kadar az olur.
Ancak kansere daha az yakalanmaları daha sağlıklı oldukları anlamına gelmiyor. Çeşitli faktörler nedeniyle çeşitli hastalıklara karşı zafiyetleri olabilir. Örneğin Japonya’daki kanser oranı daha yüksek ancak ortalama yaşam süresi çok daha uzun.