Fransız Devrimi’nde giyotinin geliştirilmesinden bu yana bilim insanları, kesik kafalarda bilincin devam edip etmediğini tartışıyor. Yaklaşık 250 yıldır süre gelen bu tartışma; göz kırpan, kızaran ve zekâyı koruyormuş gibi görünen kopmuş kafalarla ilgili deneyler ve anekdotlar içeriyor. Peki, bu gerçekten mümkün mü?
Çıktığı dönemlerde hem hızlı hem de “insani” bir yöntem olarak görülen giyotinle baş kesimi, zulmün parçası olarak görülse de bu konunun bir de bilimsel yanı konuşuluyor. Aslında gerçekten hızlı mıydı, mahkûm acı çekmiyor muydu yoksa her şey birer efsane miydi?
Bilim insanlarını araştırmaya iten, gerçek mi yoksa abartı mı olduğu bilinmeyen olayları inceledikten sonra, işin bilimsel boyutuna bakalım.
Ölen kişiye sorma imkânımız olmadığına göre idama tanık olanlar doğru mu söylüyor?
İdama götürülen Charlotte Corday
Fransız bilim insanı Jean-Paul Marat’ın suikastçısı Charlotte Corday, 1793’te giyotinle idam edildi. Cellat yardımcısı Charlotte, kesilen başı saçlarından tutup kaldırdı ve her iki yanağına tokat attı. Olayın şahitleri ise Charlotte’ın yüzünün kızgın bir ifade aldığını ve yanaklarının kızardığını söyledi.
En ünlü olaylardan biri de 1905’te gerçekleşti. Kesik başta bilincin devam edip etmediğini test etmek isteyen Dr. Jacques Beaurieux, hüküm giymiş bir suçlunun infazına tanıklık yaptı ve kesimden hemen sonra suçluya adı ile seslendi.
25 ila 30 saniyelik gözlemde Beaurieux, suçlunun inkâr edilemez şekilde iki kez gözlerine odaklandığını söyledi. Onun bu deneyi, nesiller boyu tıp camiasını kasıp kavuran tartışmalara neden oldu.
Kafası olmadan, 18 ay boyunca hayatta kalan Mucize Mike.
1940’larda ise Mike’ın kafası kesildi ve nasıl oldu pek bilinmiyor ama yaklaşık bir buçuk sene hayatta kalıp ardından kendi mukusu ile boğularak öldü. Tabii söylemekte fayda var, Mike bir tavuktu.
Kesik kafa deneyine dahil olan sadece Mike değildi. Bu deney için birçok farenin de başı kesildi. Laboratuvar farelerine ötanazi yapmanın yöntemlerinden biri olan baş kesme, aslında bilim insanlarına araştırma fırsatı da sunuyordu.
Farelerin beynine bağlayan EEG makinesi sonucunda beyindeki elektriksel aktiviteyi kaydettiler. Beynin vücuttan ayrılmasından yaklaşık 4 saniye boyunca, 13 ila 100 hertz frekans bandı arasında “zihinsel bir süreç” tanımlandı.
Laboratuvar Deneylerinde Neden Genellikle Bu Beyaz Farelerden Kullanılır?
Peki farelerden elde edilen bu bulgular, insanlar için de geçerli mi?
Başın kesilmesi sonrasında yaşamın devam edip etmediğini anlamak için öncelikle beyin ve bilincin nasıl çalıştığına bakmak gerekiyor.
Beyin, vücudumuzun en karmaşık organlarından biri ve bilincimizin merkezi olarak kabul ediliyor. Bilinç de beyin fonksiyonlarının devam ettiği sürece var oluyor.
Ancak baş kesildiğinde beyne giden kan akışı durur ve oksijen taşınamaz. Beyin hücreleri oksijensiz kaldıklarında, kan akışının da bozulmasıyla birkaç saniye içinde fonksiyonlarını yitirirler ve kısa bir süre sonra ölürler.
Modern bilim, baş kesildikten sonra birkaç saniye içinde beyin aktivitesinin sona erdiğini gösteriyor. Bu, bilincin de o süre zarfında kaybolduğu anlamına geliyor ve sırf adı söylendi diye kişinin bilinci geri gelmiyor.
Geriye kalan bilgiler…
Tıp tarihinde nadir de olsa, başın vücuttan ayrılmasından sonra birkaç saniye süren refleksif hareketlerin gözlemlendiği vakalar kaydedilmiş. Ancak bunlar genellikle beyin hücrelerinin son nefeslerini vermesiyle ilişkilendirilen, otonom sinir sisteminin refleksif tepkileri olarak açıklanıyor.
Tüm bu söylenenlerin yanı sıra bir şeyi de unutmamakta fayda var. Kesik kafa deneyi gerçekten yapılamadığı için bilincin devam etmesi efsane olarak yaşamaya devam edecek gibi görünüyor.