Korkutucu bir şey izlediğimizde ya da duyduğumuzda “kan donduran” ifadesine çok sık rastlarız. Bunun bugüne kadar hep mecazi bir kullanım olduğunu biliyorduk. Peki ya öyle değilse?
“Kan gerçekten donar mı? İmkânı yok!” demeyin çünkü korku anlarında vücudumuzda oluşan değişiklikleri bir duysanız, bunu da imkânsız sanmazdınız!
Korkuyla ilgili yapılan yeni araştırmalar, korkunun kan dolaşımımızda çok büyük bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Peki neymiş kanı donduracak kadar olan bu etki?
“Kan donduran” ifadesi aslında Orta Çağ’a kadar uzanıyor.
O dönemde insanlar, taşlaşmanın kanın soğumasına, hatta donmasına neden olabileceğine inanırlardı. O zamanlar tıp ve bilim bu kadar gelişmiş değildi ama bu kavram uzun süredir varlığını sürdürüyor.
Dr. Banne Nemeth, “Bu eski ifadelerin bir gerçeklik payı olabilir. Korku yaşadığınızda vücudunuzda bazı değişiklikler meydana gelir. Adrenalin salınır, savaş ya da kaç tepkileri ortaya çıkar. Bu ifadenin gerçek olup olmadığını araştırmak ilginç olacaktı.” İfadelerini kullanarak durumu açıklıyor.
Banne ve araştırma ekibi, 30 yaşın altında 24 sağlıklı gönüllüyü iki gruba ayırdı.
Bir grup “Sinsi” korku filmini izlerken diğer grup bu filmi tersten izledi. Her iki gruba da aynı uzunlukta “Şampanyada Bir Yıl” belgeseli izletildi. Katılımcılara, filmlerin konusu veya araştırmanın hipotezi hakkında da hiçbir bilgi verilmedi.
Filmin başlamasına 15 dakika kala ve daha sonra, katılımcılardan alınan kan örnekleri üzerinde yapılan analizler, korkunun fizyolojik yansımalarını araştırmak için önemli ipuçları veriyordu.
Bir katılımcı, kan örneği alınırken bir kutu çikolatayı yemesine rağmen korkudan bayıldı.
Araştırmacılar, korku filmi izlemenin, kanın pıhtılaşma sürecinde rol oynayan faktör VIII adı verilen pıhtılaşma proteininde belirgin bir artışa sebep olduğunu gördüler. Ancak diğer pıhtılaşma molekülleri ile bu artış arasında bir ilişki bulunamadı.
Bu araştırma sonucunda artışın gerçek nedenine kesin bir şekilde ulaşılamadı fakat konuyla ilgili bir hipotez öne sürdüler.
Bu konuyu evrimsel bir bakış açısıyla ele almak mantıklı olabilir.
Araştırmanın sonucunda varılan hipotez, vücudun korkutucu durumlarla karşılaştığında kendini potansiyel kan kaybına karşı hazırlar gibi göründüğü yönünde oldu. Bu da korkunun, yaralanmayla ilişkilendirilmesiyle uyumlu bir bulgu.
Eğer içinde bulunulan korkutucu durum, bir yaralanmaya yol açarsa vücudun önceden hazırlıklı olduğunu ve bu sayede daha hızlı tepki verebildiğini, kanın daha hızlı pıhtılaşabildiğini ve böylece kan kaybının azaltılabildiğini gösteriyor.
Tıp bu kadar gelişmese bile belki de Orta Çağ insanları yanılmıyordu, korku; hayatta kalma mücadelesinde gerçekten de bir avantaja dönüşebiliyordu.