Bugün, “2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü”. Biz de bu içeriğimizde, otizm spektrum bozukluğuna (OSB) sahip olan kişilerin dünyayı nasıl algıladıklarını anlatacağız.
İlk olarak şunu belirtelim, otizmli kişilerin algılama biçimleri geniş bir yelpazede değişebilir çünkü her bireyin semptomları ve özellikleri farklı olabilir. Yine de bazı ortak özellikleri var elbette.
Otizm spektrum bozukluğunun tam olarak ne olduğunu açıkladıktan sonra otizme sahip kişilerin dünyayı nasıl algıladıklarını inceleyelim.
Otizm spektrum bozukluğu nedir?
Otizm spektrum bozukluğu; genellikle çocukluk çağında ortaya çıkan ve yaşam boyu süren, sosyal etkileşimde zorluklar, tekrarlayıcı davranışlar ve sınırlı ilgi veya aktivitelerle karakterize olan nörogelişimsel bir bozukluk.
Kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir etkileşimi olduğu düşünülüyor. Belirtileri ve şiddeti ise kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Otizmli kişiler dünyayı; kafa karıştırıcı yüzler, yerler ve olaylar yığını olarak tanımladıkları için sosyalleşmede ve iletişimde kısmen zorluk çekiyorlar.
Otizm spektrum bozukluğuna sahip kişiler dünyayı nasıl görüyor?
“Neuron” adlı dergide yayımlanan çalışmada, yarısı otizm spektrum bozukluğuna sahip, yarısı otizm spektrum tanısı taşımayan (nörotipik) 39 katılımcının, 700 farklı görüntüye bakarkenki gözleri incelendi.
Görüntülerdeki kırmızımsı noktalar, katılımcıların gözlerinin en çok nerelere baktığına işaret ediyordu. Soldaki görseller otizme sahip katılımcılara, sağdakiler ise nörotipik katılımcılara ait.
Araştırmada, otizmli kişilerin, görüntüde başka nesneler olsa bile merkeze odaklanma eğiliminde olduğu görüldü.
Ayrıca yüzlerden ziyade görüntülerdeki desenlere bakıyorlardı ve insanların bakışlarının nesnesini takip etmiyorlardı. Nörotipik katılımcılar ise uçan bir top gibi nesneleri takip ediyordu.
Otizmli kişilerin dünyayı nasıl gördüğüne dair yapılan bu çalışmalar; yüzlere karşı, nörotipik kişilere göre daha az ilgi duyduğunu göstererek önceki araştırmaları destekledi ve görüntülerin merkezine karşı güçlü bir ilgi duyduklarını ortaya koydu.