Her birimizin vücut yapısı birbirinden farklı olsa da aşağı yukarı tüm organlarımız belli başlı şekillere sahiptir. Ancak dikkati çekmek istediğimiz bir nokta var. Genel anlamda kulaklarımız neden düz değil de kıvrımlı ve kırışık bir yapıya sahip?
Beş duyu organımızın her biri, birbirinden önemli ve işlevseldir. Herhangi birinin yokluğu ya da kusurlu oluşu, şüphesiz hayatımızı oldukça zorlaştırır. Aslında bu noktada organlarımızın sahip olduğu şekil ve yapı da tesadüfi bir oluşum göstermez.
Şimdi kulaklarımızın sahip olduğu bu kıvrımların, söz konusu işitme becerisi olduğunda ne gibi fonksiyonlar sağladığına bakalım.
Bu sorunun cevabına geçmeden önce kulağın bölümlerine ve her birinin sesleri işlemedeki rolüne değinelim.
Bu yapı; dış kulak, orta kulak ve iç kulak şeklinde üç bölümden oluşur. Dış kulaktan başlayacak olursak kulak kepçesi (pinna), dış kulağın görünen kısmıdır ve ses dalgalarını toplamaktan sorumludur. Yine kulak kepçesi, ses dalgalarını kulak kanalına (dış işitsel kanal) yönlendirir.
Orta kulak kısmındaki kulak zarından gelen titreşimler ise kemikçikleri harekete geçirir ve bu kemikçikler de insan vücudundaki en küçük kemikler olarak bilinir. Bu bölümdeki üç kemik; malleus (çekiç), incus (örs) ve üzengi şeklinde şekillerine göre isimlendirilir.
Ayrıca küçük stapes kemiği, orta kulağı iç kulağa bağlayan oval bir pencereye bağlanır. Yine orta kulağa açılan östaki borusu, orta kulak içindeki hava ile kulak dışındaki hava arasındaki basıncı dengeler.
Son olarak ses dalgaları, iç kulağa ve devamında salyangoz şeklini andıran bir organ olan kokleaya girer. Bu salyangoz, oval pencereden gelen titreşimlere tepki olarak hareket eden bir sıvı ile doludur ve sıvı faaliyet gösterdikçe, yaklaşık 25.000 sinir ucu harekete geçer.
Ayrıca sinir uçları, kulağa gelen titreşimleri de beyne giden elektriksel uyarılara dönüştürür. Beyin de bu sinyalleri yorumlar ve duyma süreci bu şekilde gerçekleşmiş olur.
Bizim üzerinde duracağımız kısım ise dış kulak.
Kulağın kıvrımlı olan kısmı, kulak kepçesi ya da kulak kepçesi adı verilen dış kulaktır. Bu yapı son derece esnektir ve katlanabilir deri ve kıkırdaktan oluşur. Kulak kepçesinin de kendi içinde tragus, sarmal ve lobül, koni olmak üzere farklı kısımları bulunur. Yine dış kulak, kulak kepçesinden içe doğru, kulak kanalına ve kulak zarının dış tabakasına kadar devam eder.
Söz konusu ses dalgalarını algılamak olduğunda ise kulak kepçesi; ses dalgalarını toplayan, yükselten ve kulak kanalına yönlendiren bir işleve sahiptir. Ayrıca dış kulağın farklı bir bölümü olsa da kulak kanalı olarak isimlendirilen dış işitsel kanal da ses dalgalarını belli bir miktarda daha da yükseltir.
Kulak kepçesinin bu kırışık ve kıvrımlı yapısı, rastgele değildir.
Kulağın kırışık ve kıvrımlı oluşu, aslında bizim duyabileceğimiz en yaygın seslerin perdesini yükseltir. Yani bu yapı kulağımıza ulaşan diğer tüm gereksiz sesleri azaltırken, duymaya ihtiyacımız olanları da sağlıklı bir biçimde işitebilmemizi sağlar.
Bunun yanı sıra ses dalgalarının kulak kepçesi ile etkileşim şekli, gelen ses kaynağının mesafesi, yönü ve yüksekliği hakkında gerekli olan ipuçlarını beynimize iletir.
Peki kulaklarımız çok daha büyük olsaydı, neler olurdu? Sesleri daha iyi duyabilir miydik?
Örneğin fillerin kulakları bize oranla katbekat daha büyüktür ancak bu büyüklüğün, işitmeyle pek de ilgisi yoktur. Bu hayvanlar serinlemek amacıyla kulaklarını yelpazeler ve kulaklarının geniş yüzey alanı, ısıdan kaçınmalarına olanak sağlar.
Yani büyük kulakların işitme konusunda artı sağladığı, oldukça yanlış bir düşünce olacaktır. Özetle bir hayli karmaşık bir yapıya sahip olan kulaklarımız bu kırışık ve kıvrımlı yapısıyla, sesi en net şekilde algılamamıza olanak tanır.