Terapi denince bugün birçok kişinin aklına gelen divan, aslında Freud’dan psikoterapiye miras kaldı diyebiliriz. Bu divanın üzerinde ise iddialara göre bir Türk halısı seriliydi. İşin ilginç yanı Freud’un Londra’daki evi müzeye çevrildi ve o halı hala serili. Peki ama neden?
Günümüzde psikoterapi uygulayan psikiyatrist ve psikologların odasında pek rastlamasak da Freud ile dönemindeki meslektaşları odalarında bir divan bulundurur ve hastalarını divana yatırıp sorunlarını o şekilde dinlerlerdi. O dönemde hastanın bu pozisyonda kendini rahat bir şekilde açabildiği düşünülürken terapistin de tarafsız davranabildiğine inanılıyordu.
Bu gelenek, psikanalizin bir terapi çeşidi olarak gittikçe daha az kullanılmasıyla beraber artık kullanılmaz hale geldi. Psikanaliz; Bilişsel Davranışçı Terapi, Şema Terapisi, Kabul ve Kararlılık Terapisi, EMDR gibi terapi türlerinden yalnızca biri ve en eskisi diyebiliriz. Uzun yıllar sürmesi, pahalı olması gibi nedenlerden dolayı terapistler ve danışanlar tarafından artık pek tercih edilmiyor. Fakat Freud bir terapi çeşidi olarak bunu geliştirip kullandı.
Sigmund Freud’un nörolojiden psikiyatriye uzanan ilginç hikayesi:
Nüfus kaydında geçen adıyla Sigismund Scholomo Freud; Avusturya-Macaristan doğumlu, Yahudi kökenli nörologtur. Tıp eğitimini tamamladıktan sonra bir süre beyin anatomisi ve nöropatolojisi üzerinde çalıştı. Sonrasında kokain üzerinde incelemelerde bulunmak için psikiyatri kliniğinde çalışmaya başladı.
1885 yılına geldiğimizde ise aldığı burs sayesinde Paris’e gitti. Salpêtriê Hastanesi’nde, Jean Martin Charcot’un yanında histerinin belirtileri, hipnoz ve telkinin etkilerini inceledi. İki yıl burada kaldıktan sonra Berlin’e gitti ve özel hekimlik yapmaya başladı. Bu arada dört yıllık nişanlısı Martha Bernays ile evlendi. Bundan sonra ise psikanalizi geliştirmeye başladı. Psikoanalitik terapiyi uyguladığı hastalarını kabul ettiği odasında büyükçe bir divanı bulunurdu. Bu divanın üzerinde de bir Türk halısı bulunurdu.
İzmir’deki bir Türk halısı, terapide kullanılmak için Freud’a doğru yolculuk yapıyor.
Halının terapi odasına nasıl ulaştığıyla ilgili iki farklı teori bulunuyor. Birinci teoriye göre 1885 yılında, Freud’un tüccar olan ve halıcı olarak çalışan kuzeni kendisine İzmir’den bir halı hediye etmiştir. Freud da onu beğenip desenlerinin farklı çağrışımlar yapabileceğini düşünerek divanına örtmüştür.
İkinci ve daha detaylı olan teoriye göre ise Freud’un kız kardeşiyle evlenen Moritz adlı bir tüccar hediye etmiştir. Uzaktan akraba da sayılan Moritz, Selanik’te tüccarlık yaparken İzmir’den gelen bir halıya denk gelir ve bunu Freud’a getirir. O dönemde özel hekimlik yapan ve divanı bulunan psikiyatrist bunu çok beğenir ve divanına serer. Ondan sonra taşındığı şehirlere, hatta ülkelere de bu halıyı götürdüğü söylenir. Sadece Türk halısı değil, İran halısının da terapi odasının duvarında asılı olduğu söylenir. Freud’un müze haline getirilen Londra’daki evini buradaki linkten online olarak gezebilirsiniz.
Freud’un Türk halısına ilgi göstermesinin nedeni, o dönemde Türklerde görülen çok eşlilik olabilir.
Psikiyatristin, Türk halısına ilgi göstermesinin nedenini yazarlar Freud’un o dönemde baldızıyla yasak bir birliktelik yaşamasına da yoruyorlar. Çünkü hediye edilen Türk halısı tam da bu dönemde Freud’a gelmişti. Türkler, poligamik evlilikleriyle Avrupa’da biliniyordu ve bu halı, kendisine aslında cinselliği çağrıştırdığı için de psikiyatrist tarafından odasında tutulmuş olabilir. Zira aynı dönemde “Ölüm ve Cinsellik” adında bir de makale yazmıştı.
Nedeni ne olursa olsun ünlü psikiyatristin bu halıyı odasında tuttuğunu, divanına serdiğini biliyoruz. Bunun hastalar üzerindeki etkisini ise Freud’un bir hastasının ağzından dinleyelim: Eskimiş, delik deşik olmuş divana yerleşir yerleşmez içim eridi sanki. Vücudum yumuşak pamuğun içine çöktükçe ruhum da onunla birlikte çöktü. Sürekli gözlerim yaşardı. Koltukta otursaydım aynı etkiyi yapmayacaktı, sırtımı dayayınca kendimi çok daha kuvvetli hissediyorum.