İki gözümüzü de açmış olsak tek gözümüzü de açmış olsak aşağı yukarı aynı görüntüyü görüyoruz. Peki, o zaman iki göze sahip olmanın avantajı ne ya da gerçekten gördüğümüz görüntü aynı mı?
Vücudumuzda bir bölgenin önemini, çoğunlukla o bölge geçici veya kalıcı olarak işlevini kaybettiğinde anlıyoruz. Buna en basit örnek olarak hasta olduğumuzda koku veya tat alamamamızı gösterebiliriz. Fakat böyle eşsiz özelliklerimizin değerini anlamak için hasta olmayı beklememize gerek yok. Ufak çaplı araştırmalarla çok basitmiş gibi görünen bu özelliklerimizin ne kadar sıra dışı olduğunu anlayabilirsiniz.
Şimdi bu özelliklerimizden biri olan ve çoğu kişinin kafasında soru işareti olarak kalan ‘iki gözümüz olmasına rağmen önümüzde tek görüntü olması’ durumuna yakından bakacağız. Lafı daha fazla uzatmadan gelin konuya geçelim.
Bunun cevabı, beynimiz ve gözlerimiz arasındaki ilişkide yatıyor.
Öncelikle biz bir yere veya objeye gözlerimizi çevirdiğimizde, çeşitli algılarımız ve depoladığımız bilgiler sayesinde beynimiz o görüntüyü işler ve kabaca bu şekilde görme eylemini gerçekleştirmiş oluruz. İki gözümüz olduğunda da beynimizin iki ayrı görüntüyle uğraşması gerekir.
Burada ‘ayrı’ dememiz sizi yanıltmasın. Gözlerimiz yakın olduğu için neredeyse tamamen aynı görüntüyü beyne iletiyor olsa da konumları farklı olduğundan bu görüntüler arasında farklar vardır. Birbirlerini tamamlıyorlar gibi düşünebiliriz.
Neredeyse aynı olan bu iki görüntüye ne oluyor?
Beynimizin ilgili bölümünde, iki gözümüzden alınan veriler işleniyor ve bu sayede her iki gözün tek başına verebileceğinden çok daha gelişmiş olan tek bir görüntü elde ediyoruz.
Peki bu olduğunda tam olarak ne değişiyor?
Scientific American
Öncelikle iki gözümüzün ortak bir görüntü oluşturması, üç boyutlu görüntü elde etmemizi sağlıyor ve bu da direkt olarak derinlik algısını kazanmamız demek. Bu sayede bir şeyin uzaklığını, enini, boyunu, vb. daha iyi anlayabiliyoruz. İki gözün sunduğu görüntülerin çakıştığı noktada oluşan bu durum, özellikle de ataların avlanmak zorunda olduğu dönemlerde hayatta kalmak için büyük bir avantajdı.
Bu görüşün bir diğer artısı ise geniş görüş açısı sağlaması.
Toppr
Normalde bir gözümüz merkezde olduğunda görüş açımız, kulağımızla merkezin arasında 95 derece, burnumuzla merkez arasında ise 60 derecedir. Bunun yanında merkezden yukarıya 60, aşağı doğru ise 75 derecelik bir görüş açısı elimizde olur.
Bu da yatay olarak 155 derece, dikey olarak ise 135 derecelik bir görüş açımızın sadece tek bir gözden gelmesi demek. Buna ek olarak retinanın merkez bölgesi olan makuladan kaynaklı, yaklaşık 15 derecelik bir kör nokta da her bir gözümüzde vardır.
Normalde dediğimiz gibi 155 derecelik bir görüş açısını tek gözümüz bize sağlar. Çift göz seviyesinde ise bu açı, yüzümüzdeki konumlarının da katkısıyla aşağı yukarı 190’a kadar çıkar.
155 derece de yetmez miydi?
Gift of Curiosity
Sağ gözünüzü kapatıp sağ elinizi sol gözünüzle ucundan görebileceğiniz bir noktaya getirin. Gözünüzü açtığınızda bu açının ne kadar fark yarattığını siz de görebilirsiniz.
Derinlik algısının farkını görmek için de bir arkadaşınızdan yardım isteyebilirsiniz. Bunu anlamak için gözlerinizi kapatın ve arkadaşınızdan rastgele objeleri masaya dizmesini isteyin. Daha sonra sadece tek gözünüzü açıp o objelere uzanmayı deneyin. Derinlik algısı oluşmadığından ufak farklarla ıskalama ihtimaliniz oldukça yüksek olacaktır.
Birkaç ilginç bilgi:
- Gözlerini bağımsız şekilde oynatabilen bukalemunlar, tek gözle yatayda 180, dikeyde 90 olmak üzere devasa bir görüş açısına sahip. Eşsiz göz yapıları, binoküler ve monoküler görüş şekilleri arasında geçiş yapmalarını ve panoramik bir görüntü elde etmelerini mümkün kılar.
- Beynimiz her ne kadar görüntüyü ‘tek’ olarak sunsa da nesneleri çift olarak görmeye sebep olan diplopi adında bir durum vardır.
Gözümüzün önünde gerçekleşmesine rağmen çoğu zaman dikkatimizi çekmeyen, vücudumuzun eşsiz özelliklerini anlattığımız diğer içeriklerde görüşmek üzere.